30 Mart 2011 Çarşamba

Bir çaya ne dersin?

Biliyorum çok meşgulsündür. Dünyayı değiştirecek büyük keşiflerin ya da fikirlerin vardır. Ama yine de bir çaya ne dersin?

Kış, son demlerini yaşarken ve Ankara soğuğu içimizi üşütürken bir bardak sıcacık çaya ne dersin?

Bilirsin ben çayı pek sevmem. Kahveyi tercih ederim her daim. Çay tiryakilerinin yanında mahcup hissederim kendimi birkaç bardak çayı bile hakkını vererek içemiyorum diye. Bir komşuhanımteyzenin tabiriyle “imamın abdest suyu gibi” açık içerim çayı. Ama yine de bir bardak demli çay içmeye ne dersin?

Bu soğuk kış günlerinde Kızılay’ın herhangi bir kafesinin ille de cam kenarında olan bir masasında oturup seninle uzun uzun sohbet etme hayalleri kurarken ben, belki sen şu anda bu hayali bir başkasıyla gerçekleştiriyorsundur. Olsun, bir bardak çaya ne dersin?

Bir şairin dediği gibi “çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile uzak kalmak istemiyorsam gözlerine”, ince belli bardakta içilecek bir bardak çaya ne dersin?

Senin de gözlerinde zamansız bitmiş aşkların kırgınlıkları ve hüznü var görüyorum. “Yalnızlık paylaşılmaz.” diyenlere inat yalnızlıkların paylaşılarak azalacağını kanıtlamak için bir bardak çaya ne dersin?

Bir şeyin çok istenildiği takdirde mutlaka gerçekleşeceğini söylüyor ya çok bilmiş evreneolumlumesajgönder uzmanları, onları haklı çıkarmam için bir çaya ne dersin?

Biliyorum istemeyeceksin ve istemediğin anlaşılmasın diye binbir gerekçe sıralayarak kibarlığından ödün vermeyeceksin ama yine de bir bardak çaya ne dersin?