Bana ölüm hakkında yazılar yazdıran bu yılı hiç sevmedim. Hocamın ardından içimi dökmüştüm satırlara yaz başında. Bana her zaman hüzün veren Eylül'ün başında da oda arkadaşım Aysun bizi bırakıp gitti gencecik yaşta. Birlikte girmiştik Odtü'ye. Sınav gününü ve sonrasında yaşadığımız atama heyecanını çok iyi hatırlıyorum. Sınavın yapıldığı gün konuşmuştuk ilk önce. Kendinden emin duruşuyla, kılık-kıyafetiyle deneyimli bir öğretmen olarak görünmüştü gözüme. Onunla ilgili ilk izlenimim bu. Sınav sonrasında sınava birlikte girdiğimiz başka bir arkadaşımla Aysun'un sınavı kazanacağını konuşmuştuk. Birkaç gün sonra sonuçlar açıklanınca Aysun'la birlikte benim de sınavı kazandığımı öğrenmiştim. Hayatımızın en güzel anlarından biriydi kuşkusuz. İş sahibi olacaktık. Hem de Odtü gibi bir okulda. Nasıl da heyecanlanmıştık.
Yeni bir ortama alışmanın tedirginliğini birlikte yaşadık. Çatı'da cuma buluşmalarımız vardı. Sohbet ederdik, kimi zaman da dedikodu eksik olmazdı tabii. Hayallerimizi anlatırdık, kırgınlıklarımızı. Sonra neden bilmem eskisi kadar görüşemez olduk. Hayatta bazı şeylerin belli bir nedeni yok galiba. Öyle olması gerekiyor. Nedenler üstüne düşünmek insanı mutsuz ediyor. Şimdi diyorum keşke daha çok konuşsaydık, hayatı daha çok paylaşsaydık. Keşkelerin bir anlamı da yok ya.
Ölüm herkes için kötü de hayallerini gerçekleştirdiğini görmeden, yaptığı işleri bitirmeden gidenlerin arkasından daha çok ağlıyor insan. Genç ölmek zor. Eylül'de genç ölmek daha da zor. Ölüm nasıl da sonlandırıyor bütün dünyevî meşguliyetleri. Daha doktora tezini bitirecektin Aysun. Bir dergi çıkaracaktık birlikte. Sevebileceğimiz bir adam bulacaktık.
Yarın okula gideceğim. Karşımdaki masa boş kalacak ama orada olduğunu hissedeceğim. Çoğu zaman gülen gözlerin beni tebessümle karşılayacak dönemin ilk gününde. Bilgisayardan bir tango parçası açacağım senin için. Sen tangoyu çok seversin. Sonra Çatı'ya gidip bir çay içerim. Elimden başka bir şey gelmiyor. Her neredeysen rahat uyu Aysun.