19 Mayıs 2014 Pazartesi

Kırık Dökük Birkaç Monolog 7

Karanlık günler yaşıyoruz. Aslında uzun zamandır ruh durumumuz fırtınalı. Sakin suları unuttuk. Ama bu seferki karanlık dipsiz. Karanlığa battık hepimiz. Kömür karasına bulanmıştı ak mı ak alınlarıyla çalışan işçiler. Onların yaşamına bu düzenin muktedirleri, vicdanları ve yürekleri kararmış sahipleri son verdi. Kimse şehit olmadı anlayacağınız, onlar öl-dü-rül-dü-ler.

19. yüzyıl vahşi kapitalizminin ortasında yaşıyorduk 2014'ün Türkiye'sinde. Farkındaydık elbet her şeyin. Bizler ortalama bir yaşam standardına sahipken bir yerlerde birilerinin insanlık dışı şartlarda çalıştıklarını, tek dertlerinin evlerine ekmek götürmek olduğunu ve fena halde sömürüldüklerini duymuştuk ya da görmüştük. Ama bu olay bize günlük yaşamın hayhuyu içinde çok da dikkate almadığımız başka dünyaları ve insanları tekrar hatırlattı. Sanki bu dünyanın bütün pisliğini ortaya çıkarmak için can vermişti bu insanlar. Onlar ölmese alınacak önlemleri nasıl konuşurduk yoksa? İlla ki bedel ödeyen birileri olmalıydı. Bunu defalarca yaşadık "yalnız ve güzel ülkemiz"de. Her işimizi "Hallederiz abi"lerle, "Bir şey olmaz, salla"larla yapan bir milletiz biz çünkü.

Bazı insanların onlara insan vasfını kazandıran bütün değerlerden ne kadar uzaklaştığını da gördük bu süreçte. Muktedirlere yaranmaya çalışan, her devrin adamı olan kişilerin kendi çıkarları uğruna başkalarının haklarını nasıl gasp ettiklerini, lüks gökdelenlerinde caka satarken binlerce ailenin yıllarca sürecek travmalar yaşamasına neden olan para babalarının pişkinliğini, sırtlarından para kazandığı işçileri köle gibi gören paragöz iş sahiplerini, ölümleri meşrulaştırmak için dilin bütün imkânlarını kendi lehlerine kullanmaya çalışan siyasetçileri de gördük.

Korku imparatorluğunda nefes almaya çalışan insancıklarız hepimiz. Günden güne biraz daha boğuluyoruz ve durumun da farkındayız. Ne ki bir araya gelemiyoruz, gelsek de korkuyoruz ya da susturuluyoruz. İşini kaybetme korkusuyla her şeyi sineye çekmek zorunda kalan insanların ülkesi çünkü burası. Hayatta kalmak için çalışmak gerek. Uzaktan ahkam kesmek kolay ama yalnız bırakılmış ve korkutulmuş emekçileri anlayabilmek zor.

Aslında uzun zamandır kara haberlere uyanıyoruz biz. Bugün bir şey olmadı, hayırdır inşallah dediğimiz bile oluyor ama bu seferki durum bambaşka. Artık iyice anladık ki bu düzen değişmeli.  Tanrı'nın adaleti varsa eğer -ki olmalı diye düşünüyorum- bir kez geldiğimiz bu dünyada en azından insanca yaşamalı. Düzenin birbirinin içine geçmiş tüm köhne yapıları değiştirilmeli. Babalarının mezarları başında "babam beni canım kızım diye severdi" diyerek ağlayan kız çocuklarına adil bir dünya bırakmalı.

Kaç gündür hepimize aldığımız nefes bile fazla geliyor. Göğüs kafesimizi sıkıştıran bir ağrıyla geziyoruz. Yaşadıklarımızı unutan olacağını sanmam. Elbette acımız hafifleyecek, başkalarının acılarını değil  kendi kişisel tarihimizdeki mutsuzlukları düşüneceğiz daha çok. Saçma sapan şeylere ağlayıp, küçük mutsuzluklardan anti-depresan mutsuzlukları yaratacağız.

Ama eminim ki şunu unutmayacağız:
Gerçekten de kahrolsun "bağzı şeyler". Bu sömürü düzeni, bu adaletsizlik, bu vicdansızlık.
Başkaları rahat yaşasın diye can verenler;
Sizi unutursak kalbimiz kurusun.