15 Mayıs 2011 Pazar

Kırık Dökük Birkaç Monolog 1

Bloğumu seviyorum. Hayatta bir iz bırakabildiğimi düşünüyorum yazarak. İz bırakma meselesine taktım galiba. Oturdum biraz önceki yazıyı yazdım işte bununla alakalı olarak. Arada bir sinirleniyorum. Kendime mi, benim varlığımın farkında olmayan pek saygıdeğer birilerine mi yoksa dünyaya mı? Bilmiyorum ama sinirleniyorum işte. Pazar sakinliği içinde geçen bir günden sonra Behzat Ç. iyi geldi ama sonra sinirlendim birdenbire. Yalnızlar ordusunun baş karargahı facebook üssünde takıldım bir süre. Orda da kimse pas vermedi bana. Ben de Teoman'ın "Doktor, doktor kimse beni sevmiyor doktor." şarkısını söyledim içimden :) Oysa çalışmam gereken sınavlarım, yapılması gereken ödevlerim, okunması gereken yüzden fazla sınav kağıdım var. Ama bazen hiçbir şey yapmak istemiyorum. Kitap bile görmek istemiyorum. Boş boş takılmak istiyorum. Vüs'at Bener'in "Dost -Yaşamasız" kitabından bazı satırlar aklıma geliyor. "Kitaplar ne öğretti ki bana?..." falan filan diye başlayan. Hatırlamıyorum. Buraya yazmak için kitaba bakmak istiyorum ama yukarı kata çıkmaya üşeniyorum. Edebiyat, bazen mutsuz ediyor beni. Okumayan insanlarla çok zor iletişim kurabiliyorum. Uyumam gerekirken gecenin bu saatinde saçma sapan şeyler düşünüyorum. Uyuyamıyorum. Hatta ağlamak istiyorum nedensiz yere. Onu bile beceremiyorum.

Tv'de Kolpa grubu Son Nefesim şarkısını söylüyor, eşlik ediyorum. Sonra Deniz Seki çıkıyor. Ben seni suya hapsettim falan diyor ne demek istediğini anlayamıyorum. Face'den umudumu kesip spor haberlerine bakıyorum. Djokovic, yine yenmiş Nadal'ı, seviniyorum. Sonra hava durumuna bakıyorum. Ankara az bulutlu 24 derece olacakmış yarın. Hiç inanmıyorum artık bu bültenlere ama bakıyorum yine de. Gazetelerde hep "püskevit" tabiriyle ilgili yazılar var. Her şey ne kadar da abartılıyor. Ağız diye bir şey var yahu. Demek püskevit diyor bazı insanlar. Burç yorumlarına bakıyorum. Kayda değer bir şey yok. Gün içinde birkaç dakikamı ne kadar gereksiz şeylere harcadığımı düşünüyorum.


Editörün notu: Bu monologların yazarı; karamsar, takıntılı, gereksiz şeyleri büyüten ya da hiç yoktan dert edinen biridir. Son zamanlardaki alamet-i farikası da varlığının farkında olmayan bir insana kendini anlatabilme çabası içinde olmasıdır. Aslında bir süredir boşuna uğraştığını anlayıp yola gelmiş ve uğraşmaktan vazgeçmişti. Kendisini gayet iyi hissediyordu. Ama gariplikleri sayesinde yine yeni dertler edindi kendisine. Bazen tek bir söz ya da gülümseme bazı duyguların uyanmasına neden olabilir. Umudumuz bu kişinin en kısa zamanda boş hayaller kurmaktan vazgeçmesidir. Bu durumda "Kardanadam güneşe aşık olmuş." sözü onun haline gayet uygundur.

Editöre cevap: Bu yazıyı sıkıntıdan patlamak üzereyken tamamen kendimle eğlenmek için yazdım. İçinde kırık dökük satırlar da var. Tıpkı hayatlarımız gibi. Birazdan uyumaya gideceğim. Umarım güzel bir rüya görürüm. Kardanadam meselesine gelince o iş zor, çok zor :)

İz Bırakmayanlar Unutulmuştur


Kimi insanlar geçip gider hayatından, hiç iz bırakmadan. Bazen bir sevgili olur bu insan. Aşık olduğunu sandığın ama geçen yılların ardından fena halde yanıldığını anladığın. Bir insanı kaybettiğine değil boşa geçen zamanına acırsın. Pişman değilim, yaşamam gerekmiş bunları dersin önce. Ama bu basit avuntu cümleleri içini soğutamaz. Birine bağlı olduğun için yapamadığın çılgınlıklara, gidemediğin dost meclislerine üzülürsün. Zaman değerlidir ve geriye dönüp baktığında hiçbir iz kalmamışsa yaşadıklarından o kayıp zamanların için boşuna ağlarsın. Ben öyle her şeye ağlamam, güçlüyüm desen de ağlarsın işte.

Sen unutmaya çalışsan da etrafındakiler sana inanmazlar. "Şaka yapıyorsun. Birlikte dinlenilen bir şarkı,  gidilen bir mekan, yürünen bir sokak da mı hatırlatmıyor sana onu?" diye sorarlar. Sen unutmaya çalıştıkça unutmaman için hatıralar arasında yolculuğa çıkarırlar seni. Geldikleri son nokta: "Evlense üzülmez misin?" sorusudur. Bir şey diyemezsin artık öylece bakarsın.

Bazen bir yakının geçip gider hayatından. Kan bağının insanları bir arada tutamayacağını anlarsın. Mutsuzluk hastalıklarını sana da bulaştırmak ister bu insanlar. Başarısızlıklarının bedelini sana ödetmeye çalışırlar. Her şeye rağmen başarılı ve mutluysan bunu anlayamazlar, anlamak istemezler. Bu dünyada insanın en büyük düşmanlarının en yakınları olduğunu bilirsin. Bu yakının için üzülmeye bile değmeyeceğini anladığında umursamazsın artık onu ne kadar sevsen de hâlâ.

Bazen bir arkadaş geçer gider hayatından. Bazıları yakınlık kurmak için sadece aynı ortamı paylaşmak gerektiğini düşünürler. Mekan değişmişse eskisi gibi samimi olmaya gerek yoktur. Telefonlara bakılmaz artık, mesajlara cevap verilmez. Gecenin bir yarısında "Sana ihtiyacım var ancak; seninle paylaşabilirim bazı şeyleri." diye telefonlar açılmaz. Başka mekanlarda başka insanlara söylenir aynı cümleler. Sonunda insanları hiç anlamadığını düşünürsün.

O güzelim şarkısında "İz Bırakanlar Unutulmaz" diyor Vega. İz bırakanlar unutulmaz evet, iz bırakmayanlarsa çoktan unutulmuştur.