14 Temmuz 2011 Perşembe

Kısa İyidir!

*Yazın insanların birbirlerine en sık sordukları soru, "Tatile gitmiyor musun?"dur. İnsanlar tatilde ne kadar çok eğlendiklerini, nasıl  iyi vakit geçirdiklerini ballandıra ballandıra anlatırlarken tatile gidemeyenler içlerindeki eziklik duygusuyla bir gün uzaklara çok uzaklara gidebilmenin hayalini kurarlar.

*"Saçma" en çok kullandığım kelimelerden biridir. Hatta vakt-i zamanında bir hocam her şeye saçma dediğim için beni eleştirmişti. (Varoluşçuluktaki "saçma" kavramını kastetmiyorum tabii ki.) Bu kelimeyi kullanmayı seven bir başkası da Behzat Ç. Dizide çok dikkat etmemiştim ama Emrah Serbes'in Her Temas İz Bırakır romanında "Saçma sapan konuşma la!" cümlesi adeta bir leit motif halini alıyor.

*Remiks denilen müzik şaklabanlığına bir türlü ısınamamışımdır. Sertap'ın güzelim Yanarım şarkısını da remiks yapmak uğruna heba etmişler. Kadın "yanarımmmm yanarımmm" diye haykırırken arkadan alakasız bir şekilde dum tıs dum tıs bir şeyler çalıyor.

*Her albüm öncesi Sezen Aksu'nun kapısını aşındırıp "şarkı şarkı!" diye inleyen pop müzik tayfası sonunda kadının bütün yaratıcılığını köreltecek. Bu ülkede Sezen Aksu şarkısı olmadan pop müzik albümü yapılamıyor.

*Bence dilbilimciler Serdar Ortaç'ın şarkı sözleri üzerine tezler hazırlasalar bizde Türk milleti olarak kimi zaman sürrealist kimi zaman postmodern ( hatta dadaist :) unsurlar taşıyan bu şarkıları daha iyi anlayabilirdik. "Serdar Ortaç'ın Şarkı Sözlerinde Anlam Kayması, Dil Yanlışları ve Anlatım Bozuklukları Üzerine Bir İnceleme", "Serdar Ortaç Şarkılarında Musıki ve Deruni Ahenk", "Serdar Ortaç'ın Şarkı Sözlerine Poetik Yaklaşımlar" vb. çalışmalar mutlaka hazırlanmalı.

*Ferzan Özpetek içinde eşcinsel karakter olmayan bir film çekerse bilin ki dünyanın sonu yakındır.

*"Şey" sözcüğü Türkçe'nin can simidi. Ne zaman aklımıza söyleyecek bir şey gelmezse hemen araya bir "şeeyy" sıkıştırıveriyoruz.

*Oyuncu Serra Yılmaz'dan ibretlik bir söz: "Ben erkeklerde kuzu kapama yapma isteği uyandırıyorum."

*Metin Üstündağ'ın Radikal Hayat'taki köşesinde birbirinden keyifli ve düşündürücü cümleler yer alıyor. Örnek: "Nobel barış ödülü almak için savaş çıkartanlar var.", "Türkçemiz o kadar zengin ki İngilizce'yi uşak tutmuş kendisine.

*Benim en iyi dostum facebookum, aveam. Onlar da terk ederdi olmasa param.





Not: Fotoğrafın yazılanlarla hiçbir alakası yoktur. Ama blog aleminde fotoğraf şart aga!

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Yaz Geçer mi?


BAŞBAŞA UZANDIK GÜNLERCE ISLAK


ÇİMENLERİNE YAZ BAHÇELERİNİN.

BİR MASAL MEYVESİ GİBİ PAYLAŞTIK


MEHTABI KIRILMIŞ DAL UÇLARINDAN. ( Tanpınar )



( Proust'un Kayıp Zamanın İzinde- Swannlar'ın Tarafı kitabının arka kapağından esinlenerek )



Sardunyalar, bahçede kitap okuma keyfi, bekleyiş, uykusuz geceler, Eymir'de kahvaltı, karpuz, Edip Cansever şiiri, hayal kırıklığı, yeşil erik, günbatımı, Kuğulu Park'ta oturma, alışkanlık, bol kremalı- karamelli soğuk kahve, yaz yalnızlığı, arzunun doğuşu, ıhlamur kokan bahçe, Leman sohbetleri, bira, umut, yaylaların ve Paris'in daveti...


 

Kıssadan Hisse

 Değişimle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir. ( Shakespeare )

Sanırım kimi zaman hayatın bize sunduklarıyla yetinmek zorundayız. Fazlasını istediğimiz zaman ne kadar uğraşırsak uğraşalım hayat bildiğini okuyor, bizi umursamıyor. Biz romantik hayaller peşinde koşarken hayat bizi gerçekçi olmaya davet ediyor.

Jane Austen'ın aynı adlı romanından uyarlanan Sense and Sensibility filminde iki kız kardeşin öyküsü anlatılır. Marianne; duygularının peşinden gider her zaman ve ona Shakespeare'den soneler okuyan bir adamla birlikte olmak ister. Romantiktir, heyecanlıdır, çocuksudur. Ablası Elinor ise tam tersi. İçinde fırtınalar kopsa bile gizler, ağırbaşlı ve sağduyulu hareket eder. Sevdiği adamı zor durumda bırakmamak için aşkını içine atmayı ve kendi mutluluğundan ferâgat etmeyi tercih eder. Sağduyu ve hislerin savaşında galip gelen sağduyu olur. Elinor sevdiği adama kavuşur sonunda. Sabrının karşılığını alır. Heyecanına yenik düşen Marianne ise Shakespeare'in kitabını her zaman yanında taşıyan romantik prensi Willoughby'den ayrılmak zorundadır. Willoughby'nin aşkı zamanla değişime uğrar çünkü. Romantik prens, zengin bir kadınla evlenecektir. Ve Marianne değişime uğrayan aşkın aşk olmadığını anladığında kendisini uzun zamandır seven yaşlı, iyi niyetli ve zengin Albay Brondon ile evlenir.

Düşlerimizin birçoğu gerçekleşme imkânı bulamaz. Elimizde kalanlarla yetinmeye ve mutlu olmaya çalışırız. Shakespeare'den şiirler okuyan romantik bir adam hayal ederiz. Sonunda Brandon gibi bir adamın karşımıza çıkıp çıkmayacağı ise koca bir soru işaretidir.