Bu yazıyı birkaç yıl önce yazmıştım. Değişen duygularım değil, yaşım oldu sadece.
Sizin
hiç babanız öldü mü?
Benim
bir kere öldü kör oldum.
Dağ gibi bir
adamdı. Klasik bir benzetme cümlesi değil bu yalnızca. Geniş omuzları, uzun
boyu ve kendinden emin duruşuyla dağ gibi bir adamdı. Asık suratlı, ciddi,
gülmeyi bilmeyen, çocuğunu öpmekten, sarmaktan sakınan bir otorite figürü
değil; aksine gezip tozmayı, hareketliliği,
farklılığı seven, bu dünyanın bütün nimetlerinden yararlanmak isteyen, yaşam
enerjisiyle dolu bir adamdı.
Dağ gibi adam;
amansız bir hastalığa yakalandı, günden
güne ufaldı. O; en sevdiği yemekten bile tat alamazken, bir gece olsun rahat
uyumayı dilerken, biz sürdürülmesi gereken bir hayatın peşinde koşturup durduk.
Hayat, bize kendi düzenine uymamızı emretmişti. Yapacak başka bir şeyimiz yoktu,
hayatın akışına dahil olmak zorundaydık.
Ben küçücük bir
kızdım o günlerde. Henüz, on sekiz yaşındaydım.
Şimdi yirmi yedi oldum ve dokuz yıldır körüm.
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.
Kocaman bir
çığlık duyuyorum. Benim sesim mi bu acaba? Kendi sesim bana bile yabancı.
Merdivenin başında durduğumu hatırlıyorum. Ne kadar da safım. “Nereye
götürüyorsunuz onu?” diye soruyorum. Birileri cevap vermeye çalışıyor bana; ama
onları anlayamıyorum. Hiçbir işe yaramayan teselli sözcükleri duyuyorum, acıyan
bakışlar hissediyorum üzerimde.
Ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım.
Derin bir
yalnızlık. Karanlık, rutubetli, pis kokulu bir kuyudayım sanki. Dışarı çıkmaya
çalışıyorum ama başaramıyorum. Sen güçlü bir kızsın diyor herkes ağız birliği
etmişçesine. Acın zamanla azalacak. Bu insanlar, dünyanın en büyük yalancıları
ve zamanla hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorlar. Kendilerini rahatlatmak
amacındalar sadece ve benim bu saçma yalanlarla avunacağımı düşünüyorlar. Ben
de zamanla acım azal-mış gibi yapıyorum; çünkü ben güçlü bir kızım!
yenilmiş bir orduydu babam. gündüz
gidilmedik yerden gece dönen masalcı.
Sorarım sana ey
masalcı, on sekiz yaşında ölüm denilen gerçekliğin soğuk yüzüyle tanışmış bir
genç kız, geleceğe dair ümitler büyütebilir mi içinde? Bütün öğretmenler ilk
önce “Evladım, baban ne iş yapıyor?” diye sorarken, arkadaşları babalarından
bahsettikleri zaman içi ezilirken, bir
sözcüğü bir daha asla söyleyemeyeceğini bilirken yapabilir mi bunu masalcı?
Annem, babamın günahları için bir namaz
yumağı hâlâ...
Ben, sanıldığı
kadar güçlü değilim aslında; ama karşımda dünyanın en güçlü kadını var. Belki
de bu gücü, sevdiği adamdan almıştır. Çoğu zaman kendim için üzülmeyi bırakıp
onun için üzülürüm. O, rüzgara karşı dimdik durmaya çalışan bir ağaçtır benim
için.
babam hep benim babamdır.
Bazen Proust’un
kahramanı gibi çayıma bir parça madlen batırmak ve geçmişe dönmek isterim.
Bardağın içinden fışkıran geçmişin güzel günleri, beni mutlu eder daima. Çünkü
o günlerde henüz kör değilimdir ve babam, hep benim babamdır.
Not: Yukarıda
italik yazıyla yazılmış mısralar; Cemal Süreya’nın Sizin Hiç Babanız Öldü mü?,
Şükrü Erbaş’ın Aynı Yürek Lekesi ve Selim Temo’nun Babamın Uğultusu isimli
şiirlerinden alınmıştır.