15 Ocak 2012 Pazar

Fısıldadıklarım 4


Bak, kar yağıyor ne güzel. Kardanadam yapalım seninle. Burnuna havuç takmayı unutmayalım ama olur mu? Sonra da yürürüz şehrin sokaklarında. Bu beyaz örtü en çok Ankara'ya yakışır, görmemek olmaz. Yürürken adımlarımızı sağlam basalım yere, ayak izlerimiz kalsın sadece seninle yürüdüğümüz yerlerde. Eldivenlerimi unutmuşum evde. Olsun, elin elimde oldukça hiç üşümem nasılsa. Canımız isterse Kuğulu'ya kadar da çıkarız belki. Bol köpüklü bir Türk kahvesi içeriz. Birlikte kurduğumuz hayallere göre yorumlarız fincandaki şekilleri.

Yağmuru sevmem, bana hep hüzün verir bilirsin; kaybedip de ulaşamadıklarımı, arayıp da bulamadıklarımı, isteyip de elde edemediklerimi hatırlatır. Oysa kar öyle mi? Bir iki kar tanesi düşsün yere, hemen çocukluğumun güzel günleri canlanıverir zihnimde. Sabahtan akşama kadar  kar topu oynamalar, altımıza bir naylon serip yokuş aşağı kaymalar, yapılan kardanadamları dağıtıp tekrar yapmalar... O zamanlar sen yoktun yanımda tabii; ama o kadar çok anlattım ki sana sensiz geçen zamanlarımı artık senin de anıların oldu bunlar. Sen de bana anlat her şeyi, hayatına dahil olmadığım zamanlarda neler yaptın, bilmek istiyorum demiştim bir gün. Senden önceki tarihime seni de ekledim ben. Senin de öyle yapmanı istedim. Ne istediysem yaptın, kırmadın beni. Teşekkür ederim. Bir gün yeni bir tarih yazalım seninle dedin. Hem de bugünden itibaren yazmaya başlayalım dedin. O an gördüm gözlerini. Sadece senin değildi artık onlar, ben de vardım içlerinde.

Tarihimize bir gün daha eklendi ne güzel değil mi? Sevdiğimiz şehir, sen, ben ve bembeyaz kar taneleri...

Kar yağışı devam edecekmiş yarın da. Öyle söylüyor haber bültenleri. Soğuk bir Ankara sabahına uyanınca anlayacağım sen diye hitap ettiğim birinin olmadığını. Kim bilir belki bir kar tanesi olup üzerime düşersin. Uzun zamandır öpülmemekten kurumuş dudaklarıma düşersin. Kim bilir... Sen..