3 Kasım 2011 Perşembe

Sevdiğim Mısraların Bana Düşündürdükleri

Bazı aşklar bitmesi için yaşanır.
Bazı doğum günleri kötü geçer.
Bazı romeolar julietleri iplemez...
Boşver...
Kim aşktan ölmüş ki ! ( küçük İskender )

Evet, doğru kelime tam da bu: "iplemek". Sen beni hiç iplemedin aslında biliyorum. Sadece bir arkadaş olarak bile. Ama olsun önemli değil. Her şey geçer gider bu hayatta. Sen de benim hayatımdan geçip gittin bir süreliğine hiç fark etmesen de. Zaten önemli olan senin fark etmen de değildi; ama sen de beni anlasaydın daha iyi olurdu. Belki de olmazdı. Bilmiyorum.

Şair doğru demiş: kimse aşktan ölmez. Ben seni ölmeyi göze alacak kadar sevmedim o kadar da güvenme kendine. Evet sevdim ama olmayacağını anlayınca öldürdüm seni. Ölümün pek  dehşetli olmadı. Çok acımasız değilimdir. Kısa sürede hallettim işini. Acı çekmeden öldün, sessizce.


Senin kim olduğunu sordular bana. Doğru dürüst bir cevap veremedim. Bilmiyorlardı ki seni ben yaratmıştım, ben istediğim için vardın. Artın yoksun. Yine ben istediğim için. Şimdi yeni senler bulma vakti.

Romeom şimdilik çok uzaklardasın sanırım, görünmüyorsun bana. Ama sen mutlu ol Jülyetinle. Sen pek tanımazsın beni -hiç tanımaya çalışmadın ki- ama iyi biriyimdir esasında. Beddua etmem kimseye. Mutlu ol diyorum bak. Vallahi billahi Jülyetinle.

Güz Gelir




Yaz geçer demiştim. Evet yaz geçti, sonbahar geldi. Sonbahar deyince neler gelir aklınıza? Ben düşündüm taşındım, sonra da oturdum, yazdım:

Hüzün: Sonbahar hüznüyle beraber gelir. Günler kısalır, yapraklar dökülür, yağmur damlaları camlara vurur, soğuk rüzgarlar eser. Yazın uzun, sıcak ve coşkulu günleri geride kalmış çok eski zamanların anıları gibi canlanır zihnimizde. Hüzün duygusu bütün yoğunluğuyla bastırırken Ankara hoyrat ve acımasız davranır mevsimlerin el yalnızı sonbahara karşı. Ondan bir an önce kurtulup kışa kavuşma arzusundadır.
Yalnızlık: Kendini yalnız hissedenler için mevsimlerin önemi yoktur; ama hüznünü azaltacak ya da paylaşacak birine en çok sonbaharda ihtiyaç duyar insan.
Yağmur: Yağmur, ben evdeysem ve elimde kahve fincanım dışarıyı seyredebileceksem yağmalı. Bu yaşıma geldim, yürürken paçalarıma su sıçratmamayı öğrenemedim hâlâ. Sonbahar, bana hayatta öğrenemediğim şeylerin acısını hissettirir.
Krizantemler: Kasımpatı demeye dilim varmaz annemin yaz başında ektiği ve kasım başında boy vermeye başlayan sarı, pembe, kırmızı krizantemlere.
Battaniye: Kırmızı battaniyemin altına girip televizyon seyretmek. İşte sonbahar tam da bu.
Oralet: Portakallı oraleti her mevsimde unutur, sadece güzün hatırlarım.
Özcan Alper'in Sonbahar filmi: Son baharını yaşayan Yusuf'un öyküsünü izleyeli beri hayatı daha az sevdiğim doğrudur. Yusuf'un tabutu soğuk ve karlı bir kış günü Karadeniz'in tepelerinden indirilirken tulum çalar acı acı. Yüreğim acır bu ülkenin nice Yusuflarına. 
Film festivalleri: Ankara'da yapacak şey yok diyenlere inat film festivalleri şehre renk getirir sonbaharda. Sinema tutkunlarıyla birlikte filmleri izlemek; oyuncu ve yönetmenlerle tanışmak çok keyiflidir.
Tiyatro: Ekim ayıyla beraber perde açan Ankara Devlet Tiyatrosu, maddi kaygıyla popülist eğilimlere yönelen özel İstanbul tiyatrolarından daha çok izlenmeye değerdir.
12 Eylül: Kaç düşünürünü faili meçhul cinayetlere kurban verdin, kaç masumunu astın, kaç insanını buharlaştırdın, kaç düşünen beynini susturdun, kaç gencini yok ettin sen güzel ve yalnız ülke ? Biliyorsun ki bugün yaşadıklarının milâdı 12 Eylül'dür.
Eylül: Bir zamanlar en sevdiği ay Eylül olan bir adam tanıdım. Bu adama dair her şey silindi belleğimden; ama eylül yazınca buraya aklıma geliverdi birden. İnsan hayatta çok büyük sözler etmemeli, inanmadığı şeylere dair vaatlerde bulunmamalı. Uzun yıllardan geriye kalan tek şey, bu cümle işte. Gerisi boş. Sevmiyorum seni eylül, iyi ki geçip gittin. Sevmiyorum seni, tıpkı o adamı hiç sevmediğim gibi.