15 Şubat 2014 Cumartesi

Kanalları ve Kuleleriyle Müsemma İki Belçika Şehri: Gent ve Brugge

Belçika'ya turistik amaçlı gitmemiştim aslında ama oralara kadar gitmişken kısa bir Belçika turu yapayım istedim.  Şubat ayında bir hayli soğuk olduğu için kış mevsiminde burayı ziyaret etmenizi pek önermem ama bir gün yolunuz Belçika'ya düşerse size bahsedeceğim dört şehri mutlaka görmelisiniz. Önce Gent ve Brugge'ü tanıtacağım size, diğer yazımda ise Brüksel ve Antwepen'i.
Gent: Ben bir hafta boyunca Gent'te (Ghent, Gand diye de yazılıyor.) yaşayan kuzenimin evinde kaldığım için seyahat sırasında en çok kanalları ve mimari yapılarıyla öne çıkan bu küçük Avrupa kentini gezme imkânı buldum. Gent, Belçika'nın üçüncü büyük kenti. Bilmeyenler için söyleyeyim Flaman, Fransız ve Almanların yaşadığı bir ülke olan Belçika, federal bir ülke yapısına sahip. Ülke; Flaman, Valon (Fransız) ve Başkent Brüksel Bölgesi olarak üç bölgeye ayrılmış durumda. Üniversite şehri olarak da ön plana çıkan Gent, Flaman bölgesinde bulunuyor.

Şehrin gezilmesi gereken yerlerine şöyle bir göz atarsak öncelikli olarak kanal boyunda yer alan Graslei ve Korenlei  rıhtımlarını ve tarihi yürüyüş yolunu gezmek gerek. Şehrin merkezi olan bu nokta, Ortaçağ mimarisinin ürünü olan görkemli binalar, restoranlar ve barlarla dolu. Aynı yerde yer alan Aziz Michael Köprüsü'nün ihtişamlı bir güzelliği var. Önünde fotoğraf çekmemek olmaz.  Bu yürüyüş yolunu hem gündüz hem de gece ziyaret etmenizi öneririm. Şehir çok güzel ışıklandırılmış, hatta bununla ilgili bir ödül bile almış. 2004'te Uluslararası şehir-insan-ışık ödülüne layık görülen kentte ışık festivali de yapılıyor. Gent'e yazın giderseniz kanalda tekne turu mutlaka yapılmalı. Kışın kanal etrafında pek hareketlilik olmasa da yazın kanal bölgesi bir hayli kalabalık oluyor ve burada çeşitli etkinlikler, festivaller yapılıyormuş. Gent tam bir festival şehri zaten. Yılın her mevsiminde yapılan bu etkinliklere ayrıca göz atılabilir.

Aziz Michael Köprüsü
Gent'in Unesco Dünya Mirası Listesi'nde de yer alan üç görkemli kulesi var. Bu üç kule (St. Nicolas, Beffroi, St. Bavon) şehrin her yerinden görülebiliyor. İsteyenler bu kulelere çıkıp Gent'e tepeden bakabilir. Aziz Michael Köprüsü'ne çıktığınızda da bu üç kuleyi aynı anda görebiliyorsunuz, işte başka bir fotoğraf noktası daha.
Gent'e yukarıdan bakmak istiyorsanız Gravensteen Kalesi'ne (Kontlar Şatosu da deniyor.) çıkabilirsiniz. Giriş 10 euro idi ama görevli beni genç görmüş olacak ki bana "young adult" bileti verdi. Bu biletin fiyatı ise 6 euro. Yukarıya çıkmak için asansör yok ama merdiven sayısı da fazla değildi. Ben direkt kalenin en tepesine çıkıp manzarayı seyrettim, içerideki işkence müzesi ilgimi çekmedi ama bir ara gözüm kaydı, acayip işkence aletleri gördüm. Gent'te birkaç müze de var ama ben kısa süreli ziyaretlerde müze gezmeyi pek sevmiyorum.

Gent'in gece görünüşü
Gent çok büyük bir şehir olmadığı için bir gün içinde rahatlıkla gezilebilir. Yukarıda kısaca bahsettiğim yerleri gezdikten sonra şehrin sokaklarında rastgele gezmeye ve kaybolmaya başlayabilirsiniz artık. Zira ben klasik turistik mekânları gezdikten sonra ara sokaklara dalıp kaybolmayı ve ilginç şeylerle karşılaşmayı çok seviyorum. Bu biraz yorucu bir uğraş aslında,  ama risk almaya değer. Gent ara sokaklarında gezdiğinizde güzel binalarla, restoranlarla ve sokak sanatıyla karşılaşabileceğiniz bir şehir. Ben binaların süslemelerine bayıldım mesela.
Gent'in en güzel sokaklarından biri Patershol Sokağı. Burada Flaman yemekleri yapan restoranlar var. Bunların çoğu akşam saatlerinde açılıyor. Gözlemlediğim kadarıyla Flamanların çoğu akşam yemeklerini dışarıda yemeyi tercih ediyor. Gündüz saatlerinde boş ya da kapalı olan pek çok mekân akşamları tıklık tıklım dolu. Belçika'da çok sayıda bar da var. Meşhur Belçika biralarını buralarda tadabilirsiniz. Kafelerin müdavlerinin yaş ortalaması oldukça yüksek. Bunun bir nedeni Avrupa'daki genç nüfusun azlığı ise bir diğer nedeni de gençlerin  marketlerden aldıkları yiyecekleri  kanal boyuna oturup yemeyi tercih etmeleri olsa gerek. Örneğin kahve içmek için oturduğum kafede benim dışımda genç biri yoktu. Müşterilerin hepsi Haneke'nin Aşk (Amour) filmindeki çifti andırıyordu.
Belçika'da çok sayıda Türk yaşadığı için Gent'te de pek çok Türk lokantası var. Oudburg Caddesi 42 numarada yer alan Ankara restoranı oldukça popüler bir mekân ve Flamanların da sıkça uğradıkları bir yer. Ancak ben gittiği her ülkede Türk lokantası arayan turist kafasını bir türlü anlayamadığım için Türk restoranlarına uğramadım.


 Brugge: Belçika'ya gitmeden önce okuduğum blog yazılarında oldukça övülen bu kenti çok merak etmiştim. Unesco'nun Dünya Mirası Listesi'nde yer alan bu şehir görülmeli elbette ama Gent'e çok benzediği için bana pek ilginç gelmedi. Brugge'e oldukça soğuk bir günde gitmemin ve ziyaretimi biraz kısa kesmemin de etkisi vardır bunda ama pek çok  gezginin aksine Brugge ile karşılaştırdığımda Gent'i daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Brugge küçük bir kanallar şehri olduğu için aşıklar şehri olarak da tanımlanıyor. Bu şehrin romantik havasının büyüsüne kapılmak için ilkbahar ve sonbaharda tekrar gitmeli belki de.

Küçük bir şehir olan Brugge'ün  (Fransızca Bruges) gezilmesi gereken noktaları ise şöyle: Kentin tam merkezi çeşitli binaların, kiliselerin ve restoranların olduğu açık ve geniş bir alan. Buraya The Markt, Burg, Belfry and Market Halls gibi isimler veriliyor. Burada pek çok fayton var. Brugge'de yapılacak en iyi şeylerden biri bir fayton turuna katılmak. Bunun dışında kanal turları yine çok meşhur. Brugge'de de Ortaçağ'dan kalma eski binalar var. II. Dünya Savaşı sırasında da zarar görmemiş bu binalar. Bu şehrin sokaklarında yürürken kendinizi 2000'li yıllarda hissetmeyeceğiniz kesin. Benim Brugge'deki favorim Bruges Art Route adı verilen, yel değirmenlerinin sıralandığı yeşil bir yol. Burası -henüz görmesem de- Hollanda'yı hatırlattı bana.
Belki Unesco nedeniyledir Brugge biraz pahalı bir kent. O yüzden buradaki restoranları pek tavsiye etmiyorum. Bizim oturduğumuz bir mekânda kahve 2 euro, su 6 euroydu mesela. Avrupa'da su kahveden pahalı oluyor genellikle.
Sağır sultan bile duymuştur ama Belçika; çikolatası, birası, patatesi, midyesi ve waffle'ı ile meşhur. Brugge'de her yer çikolata dükkânıyla dolu. O kadar çok çeşit var ki insan hangisini alacağını şaşırıyor. Diğer yazımda çikolata ve waffledan biraz daha ayrıntılı bahsedeceğim ama çikolata alacaksanız Brugge'den almayın derim. Ben Brugge'den aldığım çikolataların çok daha ucuzuna Brüksel'de rastlayınca biraz üzülmüştüm çünkü. Brugge'de merak ettiğim mekânların başında çikolata ve patates müzeleleri geliyordu ama vakit darlığı nedeniyle burada da müzeleleri gezemedim.

Brugge'de dolaşırken dantel dükkanlarına da bir göz atın. Burası dantel (rahibe işi deniyor) ve goblen işlemeli ürünleriyle de bir hayli meşhur çünkü. Ben gittiğim şehirlerden magnet ve kitap ayracı alırım mutlaka. Brugge'de de dantelden yapılmış kitap ayraçları buldum.
Bence bir yeri güzelleştiren şeylerin başında yeşil ve mavilin uyumu gelir ki bu özellik hem Gent'te hem de Brugge'de var. Bu iki şehir mimari yapıları, kuleleri, her biri ayrı bir renge boyanmış masal evleriyle de öne çıkıyor. Üstelik oldukça temiz, sessiz ve huzurlu bir ortama sahipler. Ahh tabii ki bir de o muhteşem çikolata kokusu. Ayrıntılar 2. yazımda :)