Bizim İncilâ'nın kusurlarından biri de sık sık aşık olmasıdır. Eli yüzü düzgün, birtakım iyi niteliklere haiz her delikanlının, hayatının beyaz atlı prensi olabileceğine inanan İncilâ'nın karşısına çıkan çoğu erkeğin hayırsız, vefasız, kadir kıymet bilmez takımından oluşu kaderin garip bir cilvesidir. Ne olurdu İncilâ da evlendirme programlarında eş arayanların dile getirdiği tabirle "namazında niyazında, oturmasını kalkmasını bilen" birileriyle karşılaşsaydı.
Heyhat, İncilâ'nın ilk aşklarından biri ayrıldığı her limanda yaralı bir kalp bırakan gemiciler gibi ülkenin muhtelif şehirlerinde ve o şehirlerin muhtelif semtlerinde gözü yaşlı, elinde çeyiz için hazırladığı masa örtüsü takımıyla kalakalmış kızlar bırakan bir çapkındır. Dillere destan olmuştur çocuğun çapkınlığı. Mahalleliler onun çapkınlık öykülerini anlatmaya bayılırlar. İncilâ gibi kırılgan bir kızın bu çapkın çocuğa kendini neden kaptırdığı bilinmez ama çocuk da aşık olunmayacak gibi değildir canım. Çok yakışıklıdır.
İncila'nın ağabeyinin arkadaşı olan bu çocuk da beğenmiştir İncilâ'yı ama arkadaşının kız kardeşine yan gözle bakmak, delikanlılık anayasasında en ağır şekilde cezalandırılan suçlardan biri olduğu için kıza açılamamıştır. Yine de birbirine karşı meyli olan insanlar arasında kimsenin anlayamayacağı sözsüz bir iletişimin gerçekleştiği bilinir ki İncilâ ile bizim çapkın çocuğumuz böyle anlarda neler neler konuşmuşlardır birbirleriyle.
İncilâ'nın çocuğu sevmeye başlamasından bir süre sonra çapkın delikanlının ağabeyle her zamankinden fazla sıkı fıkı olmaya başladığı görülür. İncilâ da pencerenin başında saatler geçirerek çocukla ilgili düşüncelere dalar, bir fırsatını yaratıp ağabeyine arkadaşıyla ilgili sorular sorar. İncilâ kendini kaptırmıştır artık iyice. Öyle hayaller kurar, kafasında öyle dünyalar yaratır ki yazma yeteneği olsa romantik sanatkârlara taş çıkartır.
İncilâ küçük dünya tarihinde malesef çok az karşılıklı aşk yaşamıştır. Bu çocukla birbirlerini tanımak için fazla fırsat yakalayamamışlardır. Nedeni bilinmez. Yarım kalmış bir öyküdür işte bu. Çocukla İncilâ arasındaki en yakın temas, ev ziyaretinde çay ikramı yapılırken iki kolun birbirine değmesi suretiyle gerçekleşir. Bir keresinde de İncilâ ağabeyinin arkadaşlarıyla birlikte gezintiye çıkmış ve en arkada hiç konuşmadan yürüyen İncilâ ile çocuğun omuzları dar sokaklara girerken birbirine değmiştir. ( Bilinçli bir hareket midir bu, yoksa yolların çok dar olmasından kaynaklanan bir tesadüf mü bilinmez.)
Çapkın erkeklerin ikiye ayrıldığı rivayet edilir. Birinci gruba girenler, gerçek aşkı bulamadıkları için tensel hazzı farklı kadınların bedenlerinde tatmaya çalışan ve sürekli arayış içinde olan erkeklerdir. İyimser bir bakış açısıyla bu erkeklerin gerçekten aşık olduklarında bu arayışı bırakıp sadece bir kadına bağlı olacakları düşünülebilir. İkinci gruptakiler ise mizaçlarının en temel özelliği olarak her kadına bir cinsel obje gözüyle bakarlar. Bu erkekler kesinlikle iflah olmaz. Aşka falan da inanmazlar.
Bizim saf İncilâ, aşık olduğu çocuğun birinci gruptan olduğuna inanmak istemiştir. Çocuk, gerçek aşkı onda bulacak, günah çıkartır gibi önceki kaçamakları için af dileyecek ve bundan sonra sadece ve sadece İncilâ'ya bağlı kalacaktır. Zaman zaman İncilâ'nın yüreği hiçbir çapkının iflah olamayacağı düşüncesiyle çalkalansa da İncilâ için aşk varsa her zaman umut da vardır. Bu çocuğun kurtuluşu onun elinden olacaktır.
İncilâ hayâl dünyasını büyütedursun, bu iki gencin yüreğine aşk tohumları atıldıktan fakat iki taraf da herhangi bir adım atmadığı için tohumlar kurumaya yüz tuttuktan sonra çocuk, her Türk evladının yaşı geldiği zaman yapması gereken şeyi yapar ve askere gider.
Bizim çapkın askerden döndükten sonra ....
Buradan sonra yazının kötülüğünden dolayı karalamalar okunmuyor.