Klasik gitarın sesini çok severim. Lise yıllarımda gitar çalmaya heves etmiş ve kursa gitmiştim. O yıllarda -gerçi hâlâ öyledir- erkekler kızları tavlamak için gitar çalmaya özenirlerdi daha çok. Benim gitar çalmaya özenmem böyle bir nedene bağlanamaz ama ne yalan söyleyeyim kursta çok hoş bir çocuk vardı. Flamenko çalıyordu ve onun gürültülü müziğinden biz çaldığımız şeyi duyamıyorduk. Ayrıca o kadar iyi çaldığı için sinir oluyorduk kendisine. Bu çocuk, sonra kurstaki başka bir kızı beğendi ve ben ona daha da sinir oldum ama geçelim. Konumuz bu değil.
Kursa Ayça diye bir arkadaşımla birlikte giderdik. Sonradan Ayça ile iletişimimiz koptu ama lise yıllarında gayet iyi geçinirdik. Kurstaki hoca, bize klasik gitar çalan herkesin bildiği bir şarkıyı çalışmamızı önermişti bir keresinde. Parça Asturias'tı. Uzun bir parçaydı ve zordu da. Ayça'yla gaza gelip az da olsa şarkıyı çaldığımızı zannettiğimizde hoca gelmiş ve "Yalnız bu parçada fa diyez var." demişti. Yani parçayı yanlış çalmıştık ve sinirlenerek en baştan çalışmak zorunda kalmıştık. Sonunda parçanın çeyreğinin çeyreğini falan çalmayı becerebildim. Birileri "Kursa gidiyormuşsun. Birşeyler çalsana." dediklerinde hep bu parçayı çalardım. Sonra Öss derdiydi falan gitarı bıraktım. Zaten çok sabır ve emek gerektiren bir işti. Bende o kadar sabır yoktu. Bugün nerede Asturias'ın çaldığını duysam biraz hayıflanırım kendi kendime. Keşke çalmaya devam etseydim derim. Sırf Asturias'ı çalmak için bile klasik gitar öğrenmeye değer.
Çoğu insanın kitap okumak, sinemaya gitmek, fotoğraf çekmek gibi ilgi alanları vardır. Benim ilgi alanlarımdan biri ise kursa gitmek. ( Dikkat edilirse hobi demiyorum. Güzel Türkçe'mizi kullanıyorum.) Gitar kursundan sonra pek çok kursa gittim ve çoğunu da yarıda bıraktım. benim gibi sabırsız ve aceleci bir insan için bazı şeyleri öğrenmek çok zor çünkü. Her şeyi hemen öğreneyim istiyorum. Araba kullanmayı öğrenirken bile durum değişmedi. Direksiyonun başına ikinci geçişimde usta şoför olmak zorundaydım. İlk oturuşumda debriyajı, freni, gazı öğrendim işte ne var. Hemen şehir trafiğine çıkmalı, iyi araba kullanmalıydım ama beceremedikçe kendime kızıp duruyordum. Neyse birkaç hafta sonra öğrendim az da olsa.
İşte benim kişisel tarihim biraz da yarım bırakılmışlıkların tarihidir. En son bıraktığım kurs, flamenko kursuydu. Aslında flamenkoya devam etmek isterdim ama çok yoğun bir dönemime denk geldi. ( Bu bir bahane olabilir mi? Flamenko çok zor bir dans ya da beceremedim demiyorum da.) Hem ne güzel dans ayakkabılarımı almış ve ilk kez topuklu ayakkabı giymiştim. Ayakkabının çıkardığı sesi, ayakların ritmini duymak çok zevkliydi. Ayrıca evde flamenko çalışırken ayakkabının çıkardığı sesle komşuları da rahatsız edebiliyordum. Bu da güzeldi.
Bir de fotoğraf kursu var. Onu bitirebildim ama fotoğraf makinelerinin yapısını pek çözemedim. Makinenin ayarlarını yaparken az da olsa matematik bilgisine sahip olmak gerekiyordu. En azından örtücüyü ve diyaframı kavrayabilmek için. Ayrıca benim dijital bir makinem de yoktu. Eski bir Zenit'im vardı. Ayarlarda yaptığım hataları anlamak için dijitalde çekim yapmak benim hayrıma olurdu. Ama parasızlığın gözü çıksın : ) Ayrca bir kere güzel kareler yakalamıştım ama filmim yanmıştı. Neyse artık ekonomik durumumu düzelttiğime göre iyi bir makine alıp güzel fotoğraflar çekebilir ve uygun bir zamanda tekrar flamenkoya başlayabilirim diye düşünüyorum.
Bu arada kendimde blog içinde sürekli yeni bölümler açma eğilimi görüyorum. Bakalım sonumuz nereye varacak. Hayırlısı.