19 Haziran 2011 Pazar

Kırık Dökük Birkaç Monolog 2

Yazma seminerinin ilk dersinde Mehmet Eroğlu: "İtiraf edecek bir şeyiniz yoksa yazamazsınız." demiş ve ilk ödevimizde itiraflarımızı yazmamızı istemişti. Uzun süre ne yazacağımı düşündükten sonra aşağıdaki yazıyı yazmıştım. Babalar gününün bendeki burukluğu dolayısıyla yazıyı paylaşıyorum. ( Eroğlu, yazının sonuna bir yorum da yazmıştı ama ben hâlâ yazının tamamını okuyamadım. Üstadın yazısı çok zor okunuyor :) )


Bir genç kız, büyüdüğünü tam olarak ne zaman fark eder? Tatlı heyecanlar, büyük hayaller, sınırsız umutlar döneminin kapandığını ve hayatın tüm gerçekliğiyle karşısına dikileceği yetişkinlik döneminin başladığını ne zaman anlar?  Ben, bu soruların cevabını gayet iyi biliyorum çünkü; henüz on sekizinde bir genç kızken bir gün, bir olay yaşadım ve büyümem için gerekli olan uzun zaman dilimini bir güne sığdırdım. O gün, babam öldü ve hayatım tamamen değişti. Ölüm denilen kaçınılmaz sonu bütün canlılar yaşayacaktı, bu bir gerçekti biliyordum ama o günden sonra “ölüm” denen kavramı daha çok sorgulamaya başladım. Neden benim babam öldü ve neden bu kadar erken öldü? Uzun bir süre böyle sorular sordum kendime. Cevaplar aramaya çalıştım ve bir gün fark ettim ki eskisi kadar inanmıyordum artık Tanrı’ya, insanlara, hayata.
 Sonra etrafımdaki insanlara baktım. İnsan hep kendinden daha iyi durumda olanlarla ilgilenir, daha kötü durumda olanlarla değil. Ben de babalarıyla yürüyüşe çıkan kızlara, dışarı çıktıklarında babaları merak eder diye eve erken dönmek zorunda olan kızlara, yanlış bir şey yaptıklarında babalarından azar işitmekten korkan kızlara baktım. Evet, ben o kızları kıskandım. Hem de çok kıskandım, itiraf ediyorum. Bana kimse kızmayacaktı artık. Beni kimse azarlamayacaktı. Hata yapmanın bile anlamı yoktu bu durumda. Kaç kez hata yaptığımda beni gerçekten eleştiren biri olsa diye düşündüm. Annem, büyük bir şefkat duygusuyla hatalarımı anlayışla karşılıyordu ve ben bazen gerçekten azar işitmeyi, eleştirilmeyi istiyordum  ama olmuyordu işte.
Ahmet Altan, çok sevdiğim bir denemesinde “Tanrım, var mısın bilmiyorum. Olmanı isterdim ve bütün inançsızlığımla yalvarırdım sana, çocukları öldürme.” diye yazmıştır. Bu cümleler aklıma geldiğinde ben de “Tanrım, lütfen küçük kızların babalarını öldürme.” derim içimden. O kızlar büyüyecekler. İyi okulları bitirecekler, aşık olacaklar, evlenecekler, çocuk sahibi olacaklar ama hayatlarında güzel şeyler olurken bile hep buruk kalacak bir yanları. Bunu onlara yapma Tanrım. Biraz büyümelerine, yere sağlam basmayı öğrenmelerine izin ver.  Lütfen, henüz büyümemiş kızların babalarını öldürme Tanrım.