Filmler ve romanlar bizi fena halde kandırıyor. Misal, bir film izledim geçenlerde: Robert De Niro ve Meryl Streep'in oynadıkları "Falling in Love". Türkçeye "Geç Gelen Sevgi" adıyla çevirmiş filmlere alakasız isimler koymakla görevli kimseler- her kimseler. Filmdeki olay örgüsü gayet basit: Noel öncesinde bir dükkanda tanışan kadın ve adam daha sonra trende karşılaşırlar ve hemencecik birbirlerine aşık olurlar. İkisinin de evli olması büyük bir sorundur ama aşkın gücü galip gelir ve nihayet mutlu sona ulaşılır: Kadınla adam bütün engelleri aşıp aşklarının filizlendiği yerde, trende bir araya gelirler. Şimdi düşünelim böyle bir şeyin gerçek hayatta olması ne kadar mümkün? Bir yerde tesadüfen gördüğünüz ve ilk bakışta fiziksel görünüşünden etkilendiğiniz bir erkeğe hemen açılabilir misiniz? Bizim Türk erkeklerimiz -en entelektüelleri, okumuş-yazmışları bile- ilk adımı kendileri atmak isterler çoğu zaman. Siz onların gösteremediği cesareti gösterip beğeninizi biraz hissettirseniz bile hemen koltukları kabarır beyefendilerin. Basit bir kahve içme teklifinizi dünyanın en büyük aşk ilanı gibi algılarlar. Sizden uzaklaşıp fildişi kulelerindeki kabuklarına çekilmeleri ve sizi görmezden gelmeleri de olasıdır.
Romanlar filmlere göre daha az aldatırlar insanı. En büyük aşk hikayelerinde bile bir trajedi yaşanır çünkü sonunda. Anna Kareninalar, Madam Bovaryler, Bihterler hep o büyük trajediyi yaşamadılar mı? Aşklarını yaşayıp mutlu olsaydı bu kadınlar, romancılar o güçlü çatışmalarını yaratamayacak ve okurlar büyük aşkların kahramanları olan bu kadınları hatırlamayacaklardı. Bu yüzden yazarları sinemacılardan daha gerçekçi ve inandırıcı bulmuşumdur. Sinemanın masalsı dünyasını değil, romanın katı gerçekçiliğini tercih etmişimdir.
Sinemada en tehlikeli tür, romantik komedidir. Gerçek hayatta olmayacak ne varsa -garip tesadüfler, anlık karşılaşmalar, ilk görüşte yaşanan aşklar, iyiliğin ve masumiyetin yüceltilmesi vb.- romantik komedi türünde sentezlenmiştir hepsi. Uzun süredir yalnızsanız romantik komedi izlemeyin derim. Filmin ardından yaşadığınız katharsisle büyük umutlara kapılır ve pembe gözlüklerle hayata bakarsınız bir süre. Ama nihayetinde yalnız ve mutsuz olduğunuz gerçeğini fark edersiniz.
"Çok istersen olur, umudunu kaybetme, dene, yenil ama tekrar dene" mottosundan ilham alan filmlere inanmayı bıraktım ben artık. Biliyorum senle ben yan yana gelemeyeceğiz. Yılbaşı öncesinde girdiğimiz dükkanda aldığımız hediyeler karışmayacak, benim bindiğim treni sen kaçıracaksın ya da trende senin için ayırdığım yan koltuğa bir başkası oturacak. Çünkü böyle şeyler yalnızca filmlerde olur canımın içi.
* Cümlenin aslı: "Canımın içi böyle şeyler yalnızca romanlarda olur." Murat Menteş, Dublörün Dilemması. Murat Menteş de Cüneyt Arkın'ın bir filminden almış bu cümleyi. Ben de onlardan aldım işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder