Pijamalılar, Rıfat Ilgaz’ın Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş Dergisi’nde Stepne takma adıyla
yazdığı mizahi hikâyeleri sonradan bir bütün hâline getirmesiyle ortaya çıkan
romanlarından biridir. 1959’da Bizim
Koğuş adıyla basılan roman, 1973’te Pijamalılar
adını alır. Yazarın diğer eserleri kadar bilinmese bile konusu itibarıyla
ilginçtir; çünkü Pijamalılar gibi yalnızca
bir hastalıktan ve hastane yaşamından yola çıkılarak yazılmış romanların sayısı
son derece azdır.
Rıfat Ilgaz’ın şiir ve
roman türünde yazdığı eserlerde iki mekân sıkça karşımıza çıkar: hapishaneler
ve hastaneler. Sakıncalı bulunan mizah yazıları ve kitapları nedeniyle farklı
tarihlerde birçok kez kovuşturmaya uğrayan Ilgaz, hapishane izlenimlerini
eserlerine aktarmıştır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okurken (1938) vereme
yakalanan yazar, hayatı boyunca bu hastalıkla mücadele eder, hastane ve
sanatoryumlarda tedavi görür. II. Dünya Savaşı yıllarında baş gösteren sosyal
ve ekonomik sorunlar nedeniyle vereme yakalananların sayısı hızla artmıştır.
Savaş koşullarında yaşam kalitesi düşerken temel gıdaları temin etmek zorlaşmış,
yoksulluk ve açlık baş göstermiştir. Pijamalılar,
tam da bugünleri anlatan bir romandır. Yazarın kendi hayatından ve
gözlemlerinden yola çıkarak yazdığı eser, hastanelerde tedavi gören insanların
bu süreçte yaşadıklarına, hayata tutunma çabalarına odaklanır.
Kitapta olaylar ismi
verilmeyen bir anlatıcının gözünden anlatılır. Bu anlatıcının yazarın kendisi
olduğunu tahmin etmek zor değildir. Roman, bu yönüyle otobiyografiktir. Olay
örgüsü, gazeteci olan anlatıcının hastaneye yatma serüveniyle başlar ve doktor
tarafından “zorunlu olarak” taburcu edilmesiyle sona erer. Anlatıcının hastaneye
yatması biraz uzun sürer; çünkü birçok prosedürle ve bürokratik işlemle
uğraşması gerekir. Tüm engelleri aşıp bir hastanede kendine yer bulan anlatıcı,
hastane yaşamını bir gözlemci olarak aktarmaya başlar. Kitapta olay anlatımı ve
kişilerin tanıtılması çoğunlukla diyaloglarla ilerler. Anlatıcı koğuş yaşamına
ışık tutan bir kamera gibidir, olay örgüsüne pek dâhil olmaz. Anlatıcının olay
örgüsünün başlangıcı ile sonunda aktif bir şekilde rol alıp diğer bölümlerde
aradan çekilmesi kurgusal bir eksikliğe yol açar.
Rıfat Ilgaz, romanlarında
iki farklı yöntem kullanır. Birincisi Karartma
Geceleri, Sarı Yazma ve Yıldız Karayel romanlarında gördüğümüz
klasik olay örgüsüne dayanan anlatım tekniğidir. İkinci teknik ise ortak mekân
ve kişiler etrafında gelişen yarı bağımsız hikâyelerin bir araya
getirilmesinden ibarettir.[1]
Daha önce de belirttiğim gibi bir mizah dergisinde seri hâlinde yayımlanan Pijamalılar, çeşitli bölümlerden oluşan
bir roman olarak tasarlandığı için ikinci gruba girer. Bu bölümlerin hepsi ayrı
bir hikâye olarak okunabilir. Bu yüzden eserin tamamında roman türüne özgü bir
kurgusal bütünlük yaratıldığı söylenemez.
Pijamalılar yazım tekniği yönünden yine Dolmuş
dergisinde bölüm bölüm yayımlanmış olan Hababam
Sınıfı’na benzer. İki kitap arasında dil ve üslup bakımından da ortak noktalar
bulunur. Hababam Sınıfı’nın Pijamalılar’a göre daha ön plana çıkan
bir roman olmasında filminin ulaştığı popülerliğin büyük payı vardır.
Pijamalılar romanını oluşturan bölümlerde hastane yaşamının günlük
rutinleri, hasta ile doktor, hemşire ve hastabakıcı arasındaki ilişkiler,
hastaların kişisel yaşamları (daha çok hastalıkla ilgili olanlar) anlatılır.
Romanın başkişisi anlatıcı olarak düşünülebilir; ancak bu romanın belli bir
kahramanı yoktur. Hatta esas kahraman
verem hastalığıdır denilebilir; çünkü kitaptaki her şey hastalıkla ilgilidir.
Hastalığın belirtileri ile gelişim evrelerinden bahsedilirken birçok tıbbî
terime de yer verilmiştir. Bu ince hastalığa yakalananlar, hastalığa dair bütün
detayları öğrenmiş; âdeta kendi kendilerini muayene eder olmuştur. Hastaların
bir kısmı ülkenin farklı hastanelerinde tedavi gördükleri için “profesyonel
hasta” olarak nitelenir. Kitaba Pijamalılar’dan
daha uygun bir isim düşünülemez. Pijama, hastanenin resmi kıyafetidir; hastaları
sağlıklı insanlardan ayıran bir göstergedir.
Kitaptaki kişilerin fiziksel
ve ruhsal özelliklerine değinilmez. Onlar yalnızca birer “hasta”dır. Anlatıcının
koğuş arkadaşları Musluk Nuri, Kekeme Kemal, Rizeli Zeki, Mercimek Fahri ve
Şoför Kâmil gibi hastalar onlara takılan lakapların hakkını veren insanlardır
ve her biri farklı özellikleriyle koğuşa renk katar. Bu kişilerin kimi zaman
komik, kimi zaman da hüzünlü hikâyelerinin anlatılması olay örgüsünü oluşturur.
Koğuştaki kişiler sürekli değişir; ancak bazıları gittikleri yerden
dönmeyecektir.
Koğuştaki hastalar
dışında kitapta iki önemli karakter daha vardır: koğuştan sorumlu olan Doktor
Baba Şükrü ve asistanı Pırpır Dündar. Bu kişiler daha çok eleştirel bir gözle
anlatılır; çünkü doktorlar sağlık sistemin bir numaralı aktörleridir ve sisteme
getirilen her eleştiri doktorları da kapsar. Romanda kadın karakterlere pek yer
verilmez; ancak hemen her bölümde hemşireler karşımıza çıkar. Hemşireler
genellikle işini iyi yapmayan ve hastalara kötü davranan kişiler olarak tasvir
edilir. Bunların arasında Takmakaş Şükran adı verilen hemşire diğerlerine göre
biraz daha ilgi çeker. Hastalar hemşirelerle ilgili cinsel şakalar yaparken
kadın genellikle cinsel bir obje olarak görülür.
Rıfat Ilgaz’ın bağlı
olduğu toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olan Pijamalılar, bürokrasi eleştirisi üzerine kurulmuştur. Sağlık
sistemindeki aksaklıklar ve temel sorunlar Ilgaz’ın kendine özgü mizahıyla
verilir. Hastanelerin fiziki koşullarının yeterli olmaması, hastane
yemeklerinin hastaların sağlığını tehdit etmesi, hastaneye yatmak için nüfuzlu
bir tanıdığa ihtiyaç duyulması anlatıcı tarafından eleştirilen konular
arasındadır. Bu sorunlar bizzat yazarın karşı karşıya kaldığı bir gerçekliğe
dayandığı için daha da sarsıcıdır. Ayrıca kitabın güncelliğini yitirmediği
duygusuna da kapılabilir okur. Bürokrasi hâlen yavaş işlemekte, “bugün git
yarın gel” mantığıyla hareket edilmekte, sorunlara çözüm bulmada yetersiz
kalınmaktadır.
Romanda bürokrasi
eleştirisi yanında sosyal eşitsizliğe ve yoksulluğa da vurgu yapılır.
Hastaların birçoğu farklı illerden gelen yoksul insanlardır. Parası olan
hastalar koğuşta özel bir ilgiyle karşılanır. Doktorlar da hemşireler de bu
hastalara ayrıcalıklı davranır, onların hastanede daha uzun süre kalmalarına
izin verirler.
Anlatıcının taburcu edilme
süreci de trajikomik bir şekilde işlenir. Hastalar, gazeteci olan anlatıcıdan
hastanedeki yemeklerin kötülüğü ve ısınma sorunları hakkında bir yazı kaleme
almasını isterler. Gazetecinin konuyla ilgili yazısı kamuoyunda ilgi görünce
hastanın taburcu edileceği gün de gelmiş olur. Hem dışarıda sıra bekleyen çok
hasta vardır daha. Romanın çözüme ulaşmayan bir sonla bitmesi sisteme dair
sorunların sona ermeyeceğini düşündürür.
Roman sanatı açısından
çeşitli sorunları barındıran Pijamalılar,
Rıfat Ilgaz külliyatının bir bütün olarak değerlendirilmesi açısından
önemlidir. Ayrıca yazarın en sevdiği eseri olarak nitelediği Pijamalılar; sosyal eşitsizliğe,
adaletsizliğe, yoksulluğa ve düzenin işlemeyen tüm kurumlarına yönelik ciddi
eleştiriler içerdiği için güncelliğini kaybetmeyecek ve hep okunacak bir
romandır.
KAYNAKÇA
HAZER, Gülsemin, “Rıfat Ilgaz’ın Romanları Üzerine Bir
Değerlendirme”, Rıfat Ilgaz,
(Editör: Sevengül Sönmez), Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
2011, s. 137- 160.
ILGAZ, Rıfat, Pijamalılar, 6. baskı, İstanbul,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016.
Bu yazı Roman Kahramanları dergisinin Ekim-Aralık 2016 tarihli 28. sayısında yayımlanmıştır.
[1]
Gülsemin Hazer, “Rıfat Ilgaz’ın Romanları Üzerine Bir Değerlendirme”, Rıfat
Ilgaz, (Editör: Sevengül Sönmez), Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
2011, s. 137- 160.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder