7 Ocak 2017 Cumartesi

Rıfat Ilgaz'ın Gözüyle Verem Hastanesinin "Pijamalılar"ı



Pijamalılar, Rıfat Ilgaz’ın Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş Dergisi’nde Stepne takma adıyla yazdığı mizahi hikâyeleri sonradan bir bütün hâline getirmesiyle ortaya çıkan romanlarından biridir. 1959’da Bizim Koğuş adıyla basılan roman, 1973’te Pijamalılar adını alır. Yazarın diğer eserleri kadar bilinmese bile konusu itibarıyla ilginçtir; çünkü Pijamalılar gibi yalnızca bir hastalıktan ve hastane yaşamından yola çıkılarak yazılmış romanların sayısı son derece azdır.

Rıfat Ilgaz’ın şiir ve roman türünde yazdığı eserlerde iki mekân sıkça karşımıza çıkar: hapishaneler ve hastaneler. Sakıncalı bulunan mizah yazıları ve kitapları nedeniyle farklı tarihlerde birçok kez kovuşturmaya uğrayan Ilgaz, hapishane izlenimlerini eserlerine aktarmıştır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okurken (1938) vereme yakalanan yazar, hayatı boyunca bu hastalıkla mücadele eder, hastane ve sanatoryumlarda tedavi görür. II. Dünya Savaşı yıllarında baş gösteren sosyal ve ekonomik sorunlar nedeniyle vereme yakalananların sayısı hızla artmıştır. Savaş koşullarında yaşam kalitesi düşerken temel gıdaları temin etmek zorlaşmış, yoksulluk ve açlık baş göstermiştir. Pijamalılar, tam da bugünleri anlatan bir romandır. Yazarın kendi hayatından ve gözlemlerinden yola çıkarak yazdığı eser, hastanelerde tedavi gören insanların bu süreçte yaşadıklarına, hayata tutunma çabalarına odaklanır.

Kitapta olaylar ismi verilmeyen bir anlatıcının gözünden anlatılır. Bu anlatıcının yazarın kendisi olduğunu tahmin etmek zor değildir. Roman, bu yönüyle otobiyografiktir. Olay örgüsü, gazeteci olan anlatıcının hastaneye yatma serüveniyle başlar ve doktor tarafından “zorunlu olarak” taburcu edilmesiyle sona erer. Anlatıcının hastaneye yatması biraz uzun sürer; çünkü birçok prosedürle ve bürokratik işlemle uğraşması gerekir. Tüm engelleri aşıp bir hastanede kendine yer bulan anlatıcı, hastane yaşamını bir gözlemci olarak aktarmaya başlar. Kitapta olay anlatımı ve kişilerin tanıtılması çoğunlukla diyaloglarla ilerler. Anlatıcı koğuş yaşamına ışık tutan bir kamera gibidir, olay örgüsüne pek dâhil olmaz. Anlatıcının olay örgüsünün başlangıcı ile sonunda aktif bir şekilde rol alıp diğer bölümlerde aradan çekilmesi kurgusal bir eksikliğe yol açar.

Rıfat Ilgaz, romanlarında iki farklı yöntem kullanır. Birincisi Karartma Geceleri, Sarı Yazma ve Yıldız Karayel romanlarında gördüğümüz klasik olay örgüsüne dayanan anlatım tekniğidir. İkinci teknik ise ortak mekân ve kişiler etrafında gelişen yarı bağımsız hikâyelerin bir araya getirilmesinden ibarettir.[1] Daha önce de belirttiğim gibi bir mizah dergisinde seri hâlinde yayımlanan Pijamalılar, çeşitli bölümlerden oluşan bir roman olarak tasarlandığı için ikinci gruba girer. Bu bölümlerin hepsi ayrı bir hikâye olarak okunabilir. Bu yüzden eserin tamamında roman türüne özgü bir kurgusal bütünlük yaratıldığı söylenemez. Pijamalılar yazım tekniği yönünden yine Dolmuş dergisinde bölüm bölüm yayımlanmış olan Hababam Sınıfı’na benzer. İki kitap arasında dil ve üslup bakımından da ortak noktalar bulunur. Hababam Sınıfı’nın Pijamalılar’a göre daha ön plana çıkan bir roman olmasında filminin ulaştığı popülerliğin büyük payı vardır.

Pijamalılar romanını oluşturan bölümlerde hastane yaşamının günlük rutinleri, hasta ile doktor, hemşire ve hastabakıcı arasındaki ilişkiler, hastaların kişisel yaşamları (daha çok hastalıkla ilgili olanlar) anlatılır. Romanın başkişisi anlatıcı olarak düşünülebilir; ancak bu romanın belli bir kahramanı yoktur.  Hatta esas kahraman verem hastalığıdır denilebilir; çünkü kitaptaki her şey hastalıkla ilgilidir. Hastalığın belirtileri ile gelişim evrelerinden bahsedilirken birçok tıbbî terime de yer verilmiştir. Bu ince hastalığa yakalananlar, hastalığa dair bütün detayları öğrenmiş; âdeta kendi kendilerini muayene eder olmuştur. Hastaların bir kısmı ülkenin farklı hastanelerinde tedavi gördükleri için “profesyonel hasta” olarak nitelenir. Kitaba Pijamalılar’dan daha uygun bir isim düşünülemez. Pijama, hastanenin resmi kıyafetidir; hastaları sağlıklı insanlardan ayıran bir göstergedir.

Kitaptaki kişilerin fiziksel ve ruhsal özelliklerine değinilmez. Onlar yalnızca birer “hasta”dır. Anlatıcının koğuş arkadaşları Musluk Nuri, Kekeme Kemal, Rizeli Zeki, Mercimek Fahri ve Şoför Kâmil gibi hastalar onlara takılan lakapların hakkını veren insanlardır ve her biri farklı özellikleriyle koğuşa renk katar. Bu kişilerin kimi zaman komik, kimi zaman da hüzünlü hikâyelerinin anlatılması olay örgüsünü oluşturur. Koğuştaki kişiler sürekli değişir; ancak bazıları gittikleri yerden dönmeyecektir.

Koğuştaki hastalar dışında kitapta iki önemli karakter daha vardır: koğuştan sorumlu olan Doktor Baba Şükrü ve asistanı Pırpır Dündar. Bu kişiler daha çok eleştirel bir gözle anlatılır; çünkü doktorlar sağlık sistemin bir numaralı aktörleridir ve sisteme getirilen her eleştiri doktorları da kapsar. Romanda kadın karakterlere pek yer verilmez; ancak hemen her bölümde hemşireler karşımıza çıkar. Hemşireler genellikle işini iyi yapmayan ve hastalara kötü davranan kişiler olarak tasvir edilir. Bunların arasında Takmakaş Şükran adı verilen hemşire diğerlerine göre biraz daha ilgi çeker. Hastalar hemşirelerle ilgili cinsel şakalar yaparken kadın genellikle cinsel bir obje olarak görülür.

Rıfat Ilgaz’ın bağlı olduğu toplumcu gerçekçi sanat anlayışının bir ürünü olan Pijamalılar, bürokrasi eleştirisi üzerine kurulmuştur. Sağlık sistemindeki aksaklıklar ve temel sorunlar Ilgaz’ın kendine özgü mizahıyla verilir. Hastanelerin fiziki koşullarının yeterli olmaması, hastane yemeklerinin hastaların sağlığını tehdit etmesi, hastaneye yatmak için nüfuzlu bir tanıdığa ihtiyaç duyulması anlatıcı tarafından eleştirilen konular arasındadır. Bu sorunlar bizzat yazarın karşı karşıya kaldığı bir gerçekliğe dayandığı için daha da sarsıcıdır. Ayrıca kitabın güncelliğini yitirmediği duygusuna da kapılabilir okur. Bürokrasi hâlen yavaş işlemekte, “bugün git yarın gel” mantığıyla hareket edilmekte, sorunlara çözüm bulmada yetersiz kalınmaktadır.

Romanda bürokrasi eleştirisi yanında sosyal eşitsizliğe ve yoksulluğa da vurgu yapılır. Hastaların birçoğu farklı illerden gelen yoksul insanlardır. Parası olan hastalar koğuşta özel bir ilgiyle karşılanır. Doktorlar da hemşireler de bu hastalara ayrıcalıklı davranır, onların hastanede daha uzun süre kalmalarına izin verirler.

Anlatıcının taburcu edilme süreci de trajikomik bir şekilde işlenir. Hastalar, gazeteci olan anlatıcıdan hastanedeki yemeklerin kötülüğü ve ısınma sorunları hakkında bir yazı kaleme almasını isterler. Gazetecinin konuyla ilgili yazısı kamuoyunda ilgi görünce hastanın taburcu edileceği gün de gelmiş olur. Hem dışarıda sıra bekleyen çok hasta vardır daha. Romanın çözüme ulaşmayan bir sonla bitmesi sisteme dair sorunların sona ermeyeceğini düşündürür.

Roman sanatı açısından çeşitli sorunları barındıran Pijamalılar, Rıfat Ilgaz külliyatının bir bütün olarak değerlendirilmesi açısından önemlidir. Ayrıca yazarın en sevdiği eseri olarak nitelediği Pijamalılar; sosyal eşitsizliğe, adaletsizliğe, yoksulluğa ve düzenin işlemeyen tüm kurumlarına yönelik ciddi eleştiriler içerdiği için güncelliğini kaybetmeyecek ve hep okunacak bir romandır.

KAYNAKÇA
HAZER, Gülsemin,Rıfat Ilgaz’ın Romanları Üzerine Bir Değerlendirme”, Rıfat Ilgaz, (Editör: Sevengül Sönmez), Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2011,  s. 137- 160.

ILGAZ, Rıfat, Pijamalılar, 6. baskı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016.


Bu yazı Roman Kahramanları dergisinin Ekim-Aralık 2016 tarihli 28. sayısında yayımlanmıştır. 




[1] Gülsemin Hazer, “Rıfat Ilgaz’ın Romanları Üzerine Bir Değerlendirme”, Rıfat Ilgaz, (Editör: Sevengül Sönmez), Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2011,  s. 137- 160. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder