1 Ağustos 2017 Salı

Benelüks/ Paris Turu Gezi Notları 1: Belçika

Yaz tatilinde rotamız bu kez Benelüks ülkeleri ve Paris’i içeren bir tur oldu. Bilindiği gibi Benelüks tabiri Belçika, Hollanda (Netherlands) ve Lüksemburg kelimelerindeki ilk hecelerin birleştirilmesinden ibaret. Bu üç ülke arasında imzalanan anlaşmalar neticesinde ekonomik birliğe dayanan bir topluluk oluşturulmuş. Coğrafi yakınlık nedeniyle Paris’i de kapsayan Benelüks turları, çoğunlukla Belçika’nın Brüksel Başkent Bölgesi’nden başlıyor. Ben de turumuzu gün gün anlatarak devam edeceğim.

1. Gün: Brüksel
Gezilecek Yerler: Şubat 2014’te bir haftalık gezimde Belçika’nın Gent şehrinden trenle günübirlik olarak Brüksel’e gelmiştim. Bu ikinci gelişim. İlk ziyaretimden hatırladığım yaklaşık 1 saat süren tren yolculuğunun oldukça güzel manzaraları içerdiği ve bir hayli keyifli geçtiği idi. Brüksel’i gördükten sonra da görkemli binalarını, şehri saran çikolata ve waffle kokusunu sevdiğimi, bunların dışında Brüksel’in bana biraz sıkıcı geldiğini düşünmüştüm. Aslında bu şehre dair genel izlenim bu yönde. Diğer Avrupa şehirlerine gitmek için bir ara durak olarak görülüyor Brüksel.

Şehrin en güzel yeri Grand Place (diğer adı Grotte Markt) adı verilen meydan. Farklı mimari tarzlara sahip binaların uyum içinde bulunduğu bu meydan, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Geçmişte aristokrasinin ve çeşitli loncaların elinde bulunan binalar; yaldızlı işlemeleri, süsleri ve heykellerinin ihtişamıyla dikkat çekiyor. Binalar arasında Şehir Müzesi ve Bira Müzesi de var. Meydan, yaz-kış her mevsimde kalabalık. Meydana bakan restoranlara oturup Belçika’nın yerel lezzetlerinin tadına bakabilirsiniz.

Grand Place’a oldukça yakın bir yerde Brüksel’in simgesi olan Manneken Pis yani İşeyen Çocuk heykelini görebilirsiniz. Gerçi ben, buraya ilk kez gittiğimde bu heykelin bulunduğu sokağı bir türlü bulamadım. Sonradan anladım ki bulduğum hâlde burayı teğet geçmişim. Çok daha büyük ve görkemli bir şey göreceğimi umuyordum sanırım ki görünce “bu muymuş yahu” demekten kendimi alamadım. Üstelik birkaç kişiye de Manneken Pis’in yerini sorup rezil oldum. Sürekli etrafında dolaştığım için nasıl görmedin der gibi bakmışlardı. Neyse, bu ayrıntıları bırakıp sadede gelirsem tekrar; bu heykelin kısaca hikâyesine değinebilirim. 61 cm boyunda bronzdan yapılan bu heykelde, işeyen bir çocuk tasvir ediliyor. Aslında bu çocuğun hikâyesinde dair birçok rivayet var; ama en bilineni çocuğunu kaybeden bir ailenin, onu bulduğu bu noktada bir heykel yaptırdığı yönünde. Bence dünyanın en saçma turistik simgesi ama oldukça popüler. Turistlerin çoğu heykelin önünde fotoğraf çektiriyor. Wafflecılar da nemalanmış çocuktan. İşeyen Çocuk şeklinde çikolatalar yapıp dükkânların vitrinine koyulmuş. Hediyelik eşya satanların da gözdesi bu çocuk. Anahtarlıklar, biblolar vb. başta olmak üzere çeşitli Manneken Pis hediyelikleri yapılmış. İşin ilginç yanlarından biri de bu heykele zaman zaman çeşitli kıyafetler giydirilmesi. Manneken Pis’e ait 800 civarında giysi, müzede sergileniyor ve özel günlerde heykele giydiriliyormuş. Kışın gittiğimde üzerinde asker üniformasını andıran yeşil bir kıyafet vardı.

Manneken Pis’i bir kenara bırakırsak şehrin diğer bir simgesi olan Atomium’dan da bahsedebilirim. 1953’te burada düzenlenen Dünya Fuarı için yapılan ve sonradan yerinden kaldırılması planlanan bu yapı, zaman içinde Brüksel’in önemli bir turistik merkezi hâline gelmiş. Belçika’nın dokuz yönetim birimini temsil eden dokuz bölümden oluşan bu yapı, tasarlanırken bir atom parçasının 165 milyar kere büyütülmesi esas alınmış. Yapısı ve adı itibarıyla da atom kelimesiyle bağlantısını kurabilirsiniz. En üst kattaki bölümde çok pahalı bir restoran varmış. Onun dışındakiler çeşitli amaçlar için kullanılıyormuş.

Brüksel’de görülecek diğer yerlere gelince Kraliyet Sarayı, Saint-Hubert Galerileri, De Laeken Botanik Bahçesi, Notre Dam edu Sablon ve bahçesi sayılabilir. Bunun dışında AB’ye ait olan birçok binayla karşılaşmak da mümkün Brüksel’de. Özellikle Saint-Hubert’i gezmenizi öneririm. Belçika çikolatacılarının ve çeşitli dükkânların bulunduğu bu galerilerin üstü kapalı ve çok hoş bir biçimde tasarlanmış. 2014 kışında burayı gezerken ara sokaklara girdiğimde çok güzel binalar ve sokak sanatı örnekleriyle de karşılaşmıştım. Zamanınız varsa eğer mutlaka şehrin sokaklarına girin ve karşınıza çıkacak güzellikleri takip edin. Brüksel’de birçok müze de bulunuyor. İlginizi çeken birini tercih edebilirsiniz.






Yeme-İçme: Brüksel’de hem meydanda hem de meydana yakın sokaklarda birçok farklı ülkeye ait restoranlar bulunuyor. Biz Cafe Georgette adlı küçük bir cafe’den patates ve bira aldık. Akşam da Türk mahallesinde Belçika’da yaşayan kuzenlerimizle buluşup bir Türk lokantasından pide ısmarladık. 
Daha önceki gezimde buradan paket paket Belçika çikolatası taşımıştım.  Bu sefer burada bulunma amacım esasen Paris’e gitmek olduğu için, Brüksel’i biraz teğet geçtim sanırım. Çikolataların yüzüne bile bakmadım. Ama buraya ilk kez geliyorsanız çikolata almanız farzdır tabii ki. Ancak İsviçre çikolatalarını daha çok sevdiğimi söylemeliyim.
Kışın geldiğimde burada keşfettiğim lezzet duraklarından biri Le Cour Gourmande adlı bir tatlıcıydı. Özellikle kurabiyelerine bayılmıştım. Daha sonra gittiğim birçok Avrupa şehrinde bu tatlıcının şubelerine rastladım ver her seferinde kurabiyelerden aldım. Artık nereye gitsem bu şirin dükkânı arayacağım, belli.

İzlenim: Daha önce de söylediğim gibi Brüksel, özellikle gidip görülmesi gereken bir şehir değil; ama hakkını yemeyelim tümden. Şehrin mimari özellikleriyle dikkat çeken bir yanı da var. Amsterdam, Paris ya da Lüksemburg’a giderken uğrayabilirsiniz buraya. Başka bir şehirden gelecekseniz trenle seyahat etmeniz güzel olur. Tren yolculuğunda çok güzel yerler görmüştüm. Belçika oldukça yeşil bir ülke.
Brüksel, çok fazla göç aldığı için şehrin yerlileri artık göçmenler olmuş. Belçikalılar genellikle şehre yakın banliyölerde yaşayıp, iş için şehir merkezine gelmeyi tercih ediyormuş. Bu yüzden şehirde daha çok Afrika kökenli insanlarla karşılaşmanız mümkün. Turistik yerlerde çantanıza falan dikkat edin diye uyarmışlardı bizi ama ben tekin olmayan bir durum göremedim.

2. Gün: Brugge, Paris
Sabah, otelden ayrılıp romantik bir Orta Çağ kasabası olarak bilinen Brugge şehrine doğru yol alıyoruz. Daha önce Brugge’le ilgili izlenimlerimi yazmıştım. Bu vesileyle aynı şeyleri tekrar yazmamak adına ilk kez kendi yazıma referans vereceğim J http://uvercinka-sibel.blogspot.com.tr/2014/02/kanallar-ve-kuleleriyle-musemma-iki.html. Bu yazıda da belirttiğim gibi Brugge’e gidenler buraya genellikle bayılır; ama Brugge bende büyük bir etki bırakmadı. Yaz mevsimi belki izlenimlerimi değiştirir diye düşünmüştüm ama bu sefer de rüzgârlı ve serin bir hava vardı. Brugge, bize güneşli yüzünü göstermedi nedense.

Bir şehri ikinci kez görmek hoş oluyormuş. Meraklı turist gözleriyle değil de anın tadını çıkaran bir yerli gibi bakıyorum şehre. Önce grubumuzla birlikte kısa bir şehir turu yapıyoruz. Sonra sokaklara dalıp çıkarken birkaç mağazaya göz atıyoruz. Güzel ve orijinal kıyafetler satan mağazalar var Brugge’de.

Biraz soluklanmak için Mozarthuys isimli hem restoran hem de brasserie olarak hizmet veren bir yere oturup kahve içiyoruz. 2014’te geldiğimde burayı gözüme kestirmiştim zaten. Küçük bir meydanda bulunan nezih bir mekân.

Kanal kenarında biraz gezinti yaptıktan sonra Bira Duvarı adlı verilen bir yere gidip Belçika biralarını keşfediyoruz. Belçika’da 600’e yakın bira çeşidi ve her bir biranın da ayrı bardağı var. Bunları Bira Duvarı’nda görebilirsiniz. Ben kadınların sevdiği alkol oranı düşük bir vişneli birayı denedim. Mekânın dışında kanala bakan küçük bir yerde biranızı yudumlayabilir, çıkışta da bira mağazasına uğrayıp alışveriş yapabilirsiniz.


Biralarımızı aldıktan sonra bizim için artık Paris’e hareket etme vakti geliyor. Yolda organizasyon şirketinin ayarladığı şoförle tatsızlık yaşadığımız için bir saatlik bir kayıpla akşamüstü Paris’e ulaşabiliyoruz. Normalde bu tür aksilikler canımı sıkar; ama bu sefer aldırış etmeden bekliyorum. Gideceğim yer Paris olunca tüm olumsuzlukları bir yana bırakıyorum.


Paris izlenimlerim için diğer yazıma beklerim J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder