9 Ocak 2019 Çarşamba

Benim Kitaplarım


Aylık Okuma Notları (Ekim, Kasım)





1-2-3. Melisa Kesmez, Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, çok okunan ve övgü alan bir öykü kitabı olmuştu. İsmiyle de dikkat çeken kitabı okumak ne zamandır aklımdaydı. Üstelik öğrencilerimden de ismini birkaç kere duyunca merakım artmıştı. Ancak henüz ilk öykülerden itibaren Kesmez’in öykü kurgusunda, dilinde ve duygu aktarımında bazı sorunlar olduğunu fark ettim. Kitabı bitirdikten sonra fikrim değişmedi. Bu öykülerde bu kadar kusur varken neden kimse eleştirmedi sorusu kafama takınca yazarın diğer iki öykü kitabını da okumaya karar verdim. Bunu bu kadar merak etmesem Bazen Bahar’la Nohut Oda’yı okumazdım sanırım. Üç kitabı da bitirince bir eleştiri yazısı yazdım. Dileyenler K24’e bakabilir. Bu yazıyı yazmamın iki amacı vardı. Edebiyat ortamının çok da anlam veremediğim gruplaşmaları nedeniyle bazı yazarların eleştiriden muaf tutulması ve sürekli olarak “bizde eleştiri yok” diyenlere yalnızca metinden ve edebi değerden hareketle de eleştiri yazılabildiğini gösterebilmek. Yazı amacına ulaştı mı bilmiyorum. Güzel geri dönüşler aldım; ama hâlâ “eleştiri yok ki” şeklindeki yakınmalar devam ediyor gördüğüm kadarıyla. Bence de nitelikli eleştiri çok az var ama abartılı bir biçimde hiç olmadığını söylemek de yanlış.


4. Virginia Woolf, Orlando: Okuduğum için kendimi şanslı hissettiğim kitap. Woolf okumaya biraz geç başlasam da onun dünyası ve duyarlığı bana çok hitap ediyor diyebilirim. Orlando, zor ve sindirilerek okunması gereken bir kitap olsa da okurunu oldukça geliştiriyor bence. Fantastik unsurlar içeren roman, soylu bir aileden gelen Orlando’nun 400 yıllık bir zaman dilimini içine alan biyografisi. Woolf’un âşık olduğu kadın Vita Sackville-West'ten esinlenerek yazdığı ve ona ithaf ettiği kitap, hem kadın hem de erkek bedeninde yaşamını sürdüren, farklı coğrafyalara yolu düşen Orlando’nun hayat hikâyesi üzerine kurulu. Müthiş şiirsel bir dille yazılmış ki Orlando’nun en büyük tutkusu da şiir yazmak zaten. Yazıyla büyük bir hesaplaşma içine giren kahramanımız, birçok olay yaşasa ve zaman zaman yazmaktan uzaklaşsa bile hep yazıya dönüyor. Woolf’un keskin kalemiyle dönemin edebiyat ortamına yönelik eleştiriler de bulmak mümkün romanda. Bunun dışında Viktorya dönemi eleştirisi, cinsel kimliklerin sorgulanması, toplumsal cinsiyet, doğa, evlilik, aristokrasi vb. birçok izlek, Woolf’un cesur kaleminde çok iyi işlenmiş konulara dönüşüyor. Mutlaka okunmalı dediğim romanlardan.




5. Dag Solstad, Mahcubiyet ve Haysiyet: Bilmem Norveçlilere bayıldığımı söylememe gerek var mı artık? Yıl boyunca okuduğum kitaplarda Norveç edebiyatına olan ilgimden bahsettim. Bu kitabı gördüğümde hemen okumam gerek dedim ama bir türlü bulamadım kitabı. Nihayet İstanbul seyahatim sırasında kitabı bulunca çok sevindim. Sanırım önce pek kimsenin dikkatini çekmedi, ilk baskısından sonra yeni baskısı yapılmadı bir süre. Sonradan çok okunur oldu, hatta yıl sonu listelerinde en iyi kitaplar arasında en üst sıralarda yer aldı. Tabii yine ilk keşfedenlerden biri bendim sanırım 😊

Mahcubiyet ve Haysiyet, lisede edebiyat öğretmenliği yapan Elias Rukla’nın kısa ama etkileyici hikâyesi. Rukla, derste Henrik İbsen’in bir metnini işliyor olay örgüsünün başlangıcında. Dersten çıktıktan sonra bir kırılma anı yaşıyor, elindeki şemsiyeyi parçalıyor, ona bakan öğrencilere küfür ediyor ve okulu terk ediyor. Bundan sonra Elias’ın hayatını ve geçmişini sorgulamasını okuyoruz. Yine usul usul ilerleyen bir akış ve okuru sorgulatan sade ama eleştirel bir üslup. Elias, modern hayatın getirdiği yaşam biçimini sorgularken özellikle günümüzde “söyleşme eyleminin” sona erdiğinden bahsediyor. İletişimsizlik, yalnızlık ve yabancılaşma temalarının merkezde olduğu bir modern dönem romanıyla karşı karşıyayız yine. Yazar, çok yeni bir şey yapmamış roman sanatı adına ama Mahcubiyet ve Haysiyet, son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan kesinlikle. Elias’la aynı mesleği yapmamız ve onun düşündüğü şeyleri zaman zaman benim de düşünmem kitapla duygusal bir bağ kurmama da neden oldu tabii. Düşünceli okur kimliğinden uzaklaşmadan, duygusal okur olmayı da ihmal etmiyorum yani. Kitapla ilgili ayrıntılı görüşlerim için de Oggito'ya başvurunuz lütfen. 


6. Richard Yates, Yalnızlığın On Bir Hâli: Sessiz Sahil’den sonra okuduğum ikinci Yates kitabı. Yates’in üslubunu çok seveceğimi tahmin etmiştim zaten okumadan önce de. Yüz Kitap tarafından basılan bu öykü toplamını da çok sevdim. Adından da anlaşılacağı gibi yalnızlık teması etrafında kurgulanan öykülerde çocuklar, savaş gazileri, tüberküloz hastaları ve yazar adayları başta olmak üzere Amerikan banliyölerinde yaşayan insanların hayatları hikâyeleştirilmiş. Yates, birçok yerde Amerikan banliyölerini anlatan yazar olarak tanıtılıyor zaten. Kendi bildiği bir ortamı resmederken çok gerçekçi ve sahici bir öykü evreni yaratmış bence. Öykü sanatıyla yakından ilgilenenler bu kitabı mutlaka okumalı. Özellikle atmosfer ve karakter yaratma konusunda ders olarak okutulabilecek öyküler var. Ben “Yapı Ustaları” ve Köpekbalıklarıyla Boğuşan Adam” öykülerini çok sevdim. Her iki öyküde de yazma tutkusunun insanın hayatını nasıl yönlendirdiği -veya mahvettiği de denebilir- anlatılmış. Öyküler, buruk bir tat bıraksa da okunmaya değer. Yates’in yazarlık kariyeri de biraz burukluk içeriyor aslında. Eserleri eleştirmenler tarafından sıkça övülse de okuruna ulaşamamış pek. Ben Yates okumaya devam edeceğim için yakında iki kitabını da burada görebilirsiniz.


7. Ertuğ Uçar, Yalnızlığın On Yedi Türü: Bu kitabı okuma nedenim -çok sık yaptığım bir şey olmasa da- ismi. Yates’in kitabını internet kitapçılarında araştırırken sanırım isim benzerliğinden dolayı bu kitap çıkmıştı karşıma. Bu nedenle Yates’in hemen ardından okudum. Her biri deniz fenerinde geçen öykülerden oluşan ilginç bir kitaptı. Deniz fenerleri, yazarın özel ilgi alanıymış. Bunların tarihi, varoluş sebepleri, yapım teknikleri, burada yaşayanlar hakkında çeşitli araştırmalar yapıyormuş. Kitapta çeşitli deniz fenerlerinin çizimleri de bulunuyor. Öykü sanatı açısından beni çok tatmin ettiklerini söyleyemeyeceğim; ama böyle bir tematik kitap hazırlama fikri orijinal. Denizi de deniz fenerleri de pek sevmem ben, bu konulara ilgi duyanları daha çok tatmin eder belki de kitap. Deniz feneri bekçilerinin anlamsız bekleyişi, Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’nü hatırlattı bana. Bir de Pelin Esmer’in Gözetleme Kulesi filmini. Bu ikisi de fazladan tavsiyeler olsun.



8. Wilhelm Genazino, Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk: Adını son zamanlarda sıkça duyduğum Genazino’nun ikisi Jaguar’dan biri Ayrıntı’dan olmak üzere üç kitabı basılmış ülkemizde ama yazar, oldukça üretken biri. Aslında üretkendi demem gerek; çünkü ben bu kitabı bitirdikten kısa bir süre sonra vefat etti Genazino. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’ta felsefe doktorası yapan; ancak bir çamaşırhanede organizasyon müdürü olarak çalışan 41 yaşındaki Gerhard Warlich’in hayat, ilişkiler, evlilik, çocuk sahibi olma, yalnızlık ve tabii olmazsa olmaz yabancılaşma gibi konulardaki sorgulamalarını içeren öyküsünü okuyoruz. Romanda çok fazla olay ve kişi yok. Daha çok Gerhard’ın gözlemleri ve monologları üzerinden ilerliyor hikâye. Genazino’nun keskin gözlem gücü, nesnelerin ardındaki gerçeği ifade edişi ve felsefi çıkarımlar yapılabilecek düzeydeki düşünce temrinleri çok başarılı bence. Son zamanlarda okuduğum yazarlar arasında büyük benzerlikler olsa da Genazino’da orijinal bir taraf bulabildim. Kendimi çok da mutlu hissetmediğim bir dönemde okuduğum için beni biraz sarstığını söyleyebilirim ama yorumlardan anladığım kadarıyla herkes kendini ve yaşamını sorguluyor Genazino okuyunca. Mesela bakın ne diyor Genazino:

“Ama hayattaki en önemli tecrübelerimden biri, şimdiye kadar kapıldığım kaygıların hemen hemen hepsinin lüzumsuzluğunun ya da anlamsızlığının er ya da geç ortaya çıkması. Bu yüzden, hayat tarafından kandırıldığım duygusu içindeyim. Birbiri ardına sökün eden kaygıları hayat tecrübemle savuşturmaya çalıştım bir süre: Defolun gidin adi serseriler, tamamen gereksiz olduğunuzu biliyorum! Ama işe yaramadı, sövüp saymam para etmedi. İstesem de istemesem de endişelenmeyi sürdürdüm. “(s. 86)



9. Yaşar Kemal, Yılanı Öldürseler: Çok karamsar şeyler okuyorum, biraz Yaşar Kemal okuyup kendime geleyim dedim, yine olmadı 😊 Bu sefer de toplum baskısıyla annesinin katili olmak zorunda kalan dokuz yaşındaki Hasan’ın hikâyesi çarptı beni. Hikâyesini bildiğim ama okumadığım bir Yaşar Kemal anlatısıydı.  Yaşar Kemal edebiyatında ayrı bir yeri olan çocukların nasıl çocuk olamadıklarını, küçük yaşlardan itibaren toplumsal kabullerin içinde yetiştikleri için kendileri kalamadıklarını çarpıcı bir destan diliyle anlatıyor Yaşar Kemal. Her zamanki gürül gürül Türkçesi ve büyülü benzetmeleriyle. Bence onu anlatmak için çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Her zaman okunması gereken büyük bir yazar ve aydın Yaşar Kemal. Birkaç kere katıldığım Yazıdan Söze adlı radyo programında Yaşar Kemal üzerine konuşmak da hayatımda iz bırakacak değerli anlardan biri oldu 2018'de. 


10. Neval El Seddavi, Sıfır Noktasındaki Kadın: Metis’in en çok baskı yapan kitaplarından biri olan bu eser, bende büyük bir merak uyandırmıştı ama bitirdiğimde çok da etkilenmediğimi söyleyebilirim. Mısırlı fahişe Firdevs’in idam edilmeden kısa bir süre önce ölüm hücresinde bir gazeteciye anlattığı hayat hikâyesi bu kısa romanın kurgusunu oluşturuyor. Gerçek bir hikâyenin anlatıldığı kitabın başındaki yazıda da belirtilmiş. Hikâyesi çarpıcı belki ama Seddavi’nin çok da büyük bir yazarlık yeteneğine sahip olduğu söylenemez bence. Kitap Orta Doğu’da kadın olmanın zorluklarını içten ve sansürsüz bir dille anlattığı için bu kadar okunuyor sanırım. İnsan hakikaten Firdevs için üzülüyor. Çocukluğundan kadınlığını idrak ettiği yaşa kadar geçen sürede başına gelmeyen kalmamış. En çok da en yakınları tarafından mağdur edilmiş. Çünkü Louis Aragon’un şiirine gönderme yaparak söylersek, göğsümüze bastırırken kırıyoruz en sevdiklerimizi. Her yönüyle zor bir hayat. 

Bu arada önerilerimden hareketle kitapları okuyanlar vardır umarım. Yoksa Oğuz Atay tavrıyla, "ben buradayım sen neredesin ey blog okuru" diyeceğim :) Aralık ve Ocak okumalarında görüşmek üzere, iyi edebiyatlı bir 2019 yılı dilerim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder