Bazı yazarları daha çok sever, bazı kitaplarla daha farklı bir bağ kurarız. Mahir Ünsal Eriş'in Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde isimli öykü kitabı, kitabın ilk öyküsünü okur okumaz beni o sıcak ve samimi dünyasının içine alıverdi. Aslında kitabı biraz geç keşfetmiştim. Birkaç öykü kitabı alıp Dost Kitabevi'nden çıkmak üzereyken gözüm takılmış, kitabı ismi bana çok çekici geldiği için almıştım.
Kitapta Bandırma ve Erdek civarında geçen; anlatıcının çocukluk ve ilk gençlik dönemlerindeki gözlemlerinden yola çıkarak yazdığını anladığımız öyküler var. Öykülerden birkaçının mekanı ise Ankara. Öykülerin birçoğunda çay bahçeleri, yazlık sinemaları, evlerden yükselen kederli müzikleriyle hatırladığımız 80'li yılların izleri var. Yazar bize en yakın arkadaşları ölünce canı sıkılan, ölümü tatil gibi bir şey sanan, Allah'tan korkup Atatürk'ü seven, konsomatris posterine bakıp ablasını özleyen erkek çocuklarını; olmadık zamanlarda giden kadınları, kanserden ölürse diye kendinden çok çocuklarını düşünen anneleri, biten aşkların ardından üzülen kızları anlatıyor. Herkesin kendine yakın hissedeceği, her zaman her yerde karşılaşabileceğimiz insan portreleri çiziyor. Ben en çok Gülderen'le özdeşleştirdim kendimi. Babası zamansız giden, sevilmeyi isteyen, sevilmemekten korkan her genç kız biraz da Gülderen'dir aslında.
Son zamanlarda okuduğum pek çok öykücüden daha güzel, naif ve yalın bir dili var yazarın. Edebiyat yapma hevesine düşmeden olduğu gibi anlatıyor hayatı. Çok iyi bildiği insanları ve mekanları tasvir ederken doğallıktan uzaklaşmıyor. Hem eğlenceli hem de hüzünlü bir öykü evreni yaratıyor. Karşısında kim olduğunu bilmediği bir okur kitlesi değil de samimi arkadaşları varmış gibi konuşuyor. Sadelikten büyülü bir anlatı evreni oluşturmayı beceriyor. En sade sözü söylemenin en zoru olduğunu bilirmiş gibi yazıyor.
80'li ya da 90'lı yıllarda çocuk olmak daha mı güzeldi, yoksa insan çocukluğunu hangi yıllarda geçirirse o yılları gözünde biraz büyütür mü? Özlenen o yıllar değil de, bir daha hiç geri gelmeyecek olan çocukluk mudur? Kitap bize biraz da bunu sorgulatıyor. Ben çocukluğumu göç etmiş bir ailenin hayata tekrar tutunmaya çalışıp yoksullukla mücadele etmesiyle, Göçmenevlerinde göçmen çocuklarıyla oynanan oyunlarla, Bulgaristan'a gidilen yaz tatilleriyle geçirdim. Önceleri biraz hüzünlü ama sonra eğlenceli, bol kahkahalı yıllar. Şimdiki çocukların kahkahaları biraz eksik. Sokaklarda misket, evcilik ya da sek sek değil; bilgisayar başında ya da en yeni cep telefonlarında savaş oyunları oynuyorlar. Hiçbiri Evrenos, Serkan ya da Şefika gibi hayatın içinde değil. Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde, unutulan çocukluk günleriyle özlem gidermek için de okunabilir. Tabii bu okuma romantik bir nostalji duygusuyla değil, yazarın bizlere sunduğu kurgusal gerçeklikten uzaklaşmadan yapılırsa edebiyat sanatı işlevini yerine getirmiş olur.
Mahir Ünsal Eriş henüz ilk kitabıyla bize gösterdi ki okurları olarak bizler onun yeni bir şeyler yazmasını sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Onun okuru olmayı seveceğiz. Mahir Ünsal Eriş okuru olmak. Söylenişi bile güzel :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder