28 Haziran 2015 Pazar

Benim Kitaplarım




Benim için en verimli okuma dönemi yaz tatilleri oluyor ve bu yaz hiç okumadığım yazarları okumayı hedefliyorum. Bu çerçevede Kerem Işık ve üçüncü öykü kitabı Iskalı Karnaval'dan bahsedeceğim size.  Kitabın adı ve kapağı nedense bol çağrışımlı ve metafor yüklü öyküler okuyacağımı düşündürdü bana ama gayet kolay okunan ve akıp giden bir kitapla karşılaştım diyebilirim.

Kitapta sekiz öykü var. Öykü kitaplarını okurken genelde ya ismini beğendiğim öyküyü okurum ilk önce ya da rastgele açtığım sayfada çıkanı. Bu kez nedense sırayla gittim. Bunu yapmak iyi oldu çünkü ikinci öykü "Süper Kahraman Diyeti"ni ayrı tutarsak kitaptaki öyküler baştan sona bir bütünlük oluşturuyor. Kurgusal bütünlükten bahsetmiyorum ama tematik bir bütünlük var denebilir. Kitabın açılış öyküsü "Kalbi Büyüyen Adam", iki sayfadan oluşan kısacık bir öykü. Öykünün ne anlattığından pek bahsetmek istemiyorum ama kitabı bitirdiğinizde bir insanın kalbinin neden büyüdüğünü, odalara ve evlere sığamayacak hâle geldiğini anlıyorsunuz. İkinci öykü "Süper Kahraman Diyeti", bir fastfood zincirinde geçiyor. Diğerlerine nazaran okuru etkileme gücü zayıf olan bir öykü diye düşünüyorum. Belki esas kahramanımızın ruh hâli biraz daha ayrıntılı olarak anlatılabilirdi.

Kitaptaki diğer öyküler distopik kurgulara sahip. Günümüzde yaşanan siyasi ve sosyal olaylar ile yaşam biçimimiz çok fazla malzeme sunsa da edebiyatımızda distopik eserlere pek rastlanmıyor ne yazık ki. Ütopik eserler ya da başka roman türleri içinde yaratılan ütopik dünyalar (Peyami Safa'nın Yalnızız romanındaki Simeranya gibi) distopyalara göre daha fazla Türk edebiyatında. Kerem Işık'ın bir önceki kitabı Toplum Böceği'nde de bu tarz öyküler varmış sanırım ama okumadığım için yorum yapamayacağım.

Kerem Işık'ın anlattığı distopyalar klasik distopyalardan biraz farklı. Distopyalar genelde uzak gelecekte dünyayı ve insanları bekleyen tehlikeleri anlatırlar ama bu kitapta daha yakın geçmişi hatta bugünü okuyoruz. "Bana Veri Gerek Veri" 2 Temmuz 2043'te geçiyor olsa da ben kitaptaki bütün öyküleri yaşadığımız günlerle bağlantı kurarak okudum. Yazar kapitalist sistemin insanın yaşam biçimini ve insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkilediğini, sansür mekanizmasının nasıl yok edici boyutlara gelebileceğini, yabancıların durmadan müdahale ettiği aile yaşamının nasıl "özel" olmaktan çıktığını ve buna benzer birçok meseleyi hayal ve gözlem gücünün ürünü olan ayrıntılarla anlatmış. Son zamanlarda güncel konu deyince genelde Gezi olayları ya da kadın cinayetleri akla geliyor önce  ama burada turizm, sansür, medya ve sosyal medya gibi farklı başlıklar altında bireysel ve toplumsal yaşamımızı ilgilendiren olaylar ele alınmış.

Kitaptaki distopik öykülere biraz daha ayrıntılı bakacak olursam;
"HAYDA!", bilinmeyen bir gelecekte İzmir'de geçiyor. Bu gelecekte kentler sektörlere ayrılmış. Bir sektörde evli ve bir çocuklu aileler yaşarken başka bir sektör yaşlı çiftlere ait mesela. Bu sektörlerden birinde yaşayan yeni evli çift Tayfun ve Merve, devletin zorunlu kıldığı ve yeni evlilere uyguladığı bir danışmanlık sisteminin kobayları oluyorlar. Yazar burada George Orwell ve Ray Bradbury gibi yazarların eserlerii hatırlatan bir dünya yaratmış ki distopyaların en önemli özelliklerinden biri kendi içinde tutarlı ve inandırıcı bir distopya evreni kurmaktır. Kerem Işık'ın dünyasında Orwell'ın 1984'ünde olduğu gibi televizyon ve çeşitli ekranlardan yansıtılan reklamların ayrı bir yeri var. Çünkü bu dünyada pazarlama çok önemli. Tayfun ve Merve kulak-içi hoparlörlerden çeşitli reklamlara maruz kalıyorlar gün içinde. Yazarın kent yaşamını ve aile kavramını sorguladığı bu öyküde distopyanın içinden çıkmak isteyen kişi kadın karakterimiz Merve oluyor. Çünkü öyküde de vurgulandığı gibi baskıcı rejimlerin en büyük tahribatı kadınlar üzerinde yaratmıştır.

Yukarıda bahsettiğim "Bana Veri Gerek Veri", mektup biçiminde yazılmış ve her şeyin değerinin rakamlarla ve verilerle ölçüldüğü bir dönemde geçiyor. Burada olduğu gibi kitaptaki bazı öykülerde bilim kurgu ve fantastik edebiyata yaklaşan bölümler var.
"Arzulanan Dünya", Spinoza'dan bir epigrafla başlıyor. Bu öykü de turizm sektörüne ve insanların tatil anlayışlarına yönelik bir eleştirel bakışı içeriyor. Bu öyküyü okurken aklıma Murat Uyurkulak'ın yıllar önce Milliyet Sanat'ta yazdığı ve tatil yapmayı sevmediğini anlattığı yazısı geldi nedense. Yazının adını hatırlamıyorum ama çok hoşuma gitmişti. Uyurkulak burada yaz gelince insanlarda tatile gitme baskısı oluştuğunu ve bundan dolayı içlerinden gelmese bile kendilerini çok iyi eğlenmeleri ya da gezmeleri gerektiği fikrine ikna ettiklerini yazıyordu. Bu öyküde bu durum var biraz. Turizm şirketinde çalışan, her gün binlerce insanı dünyanın öbür ucuna uçurduğu halde kendisi tatil yapamayan bir adamın hikâyesini okuyoruz "Arzulanan Dünya"da.

"O En Güzel Klişe", Klişe Üretim Merkezi'nde çalışan ve işi klişe üretmek olan Rıfat'ın hikâyesi. Kerem Işık, kitapta yine distopyaların bir özelliği olarak yeni kavramlar üretmiş. Bunlar Orwell'ı 1984'te ürettiği "çiftdüşün, yenisöylem, yokkişi, yüzsuçu" gibi yeni kavramları andırıyor ama Işık'ın kavramları genelde K.Ü.M, SANKİ, iMTK, MİT gibi kısaltmalardan oluşuyor. Bu kavramların anlamları da kitapta dipnot olarak verilmiş. Örneğin SANKİ, Sansür Kurulu İdaresi; MİT ise Milli İrade Tasnifleme demek. Kitapta daha birçok dipnot var. Anlatıcı bazı konular ve kavramlar hakkında bilgi vermek istediğinde dipnota geçiyor. Ben bu dipnotları biraz fazla buldum açıkçası. Bunlardan bazıları metinde verilmeliydi gibi geldi. Bir de bazı dipnotlarda bilgiyi veren anlatıcı mı yazarın kendisi mi o tam belli olmuyor.

Tekrar "O En Güzel Klişe"ye dönersek bu öykü, günümüzde insanların mutlu olmak için neleri feda ettiklerine, kişisel gelişim kitaplarından nasıl medet umduklarına değiniyor. Hayatını iyi bir kariyer yapmaya adayan insanların, son kertede ellerinde hiçbir şeyleri kalmayabileceğini gösteriyor. Mutlu olmak için bu kadar çabalamamalı insan belki de. Mutluluk dediğimiz şey en güzel klişe olabilir neticede.

"Kılçıksız Sanat" benim favori öykülerimden. Burada kitabını yayınlatmak için Kültür Bakanlığının Sansür Kurulu İdaresi'ne mülakata giden bir yazar var. Devlet her türlü düşünceyi ve özgürlüğü baskı altına aldığı gibi yayınlanacak kitaplara da müdahalede bulunuyor. Çünkü develete göre;
Kılçıksız sanattır halkın hak ettiği
Sıkı bir denetimle mümkündür SANKİ"
Sansür idaresinde çalışan memurlarla yazar Yunus Bey arasındaki diyaloglar öyle tuhaf bir noktaya geliyor ki çalışanlar kendi standartlarına uygun bir kitap yazılmasını teklif ediyorlar yazara. Yazarın ülkemizdeki editörlük kurumuna eleştiri getirdiği bu öykü, sanatın nasıl algılandığına dair bir yansıma olarak da okunabilir.

Kitaptaki en uzun öykü olan "Rıza'nın İmalatı" robotlara tutkun olan ve hayatını ROMAN adını verdiği projesine adayan Rıza'nın öyküsü. Yine bolca dipnotun yer aldığı bu öyküde Rıza, İç Mihrak Tespit Komisyonu'nda Sakıncalı İleti Tespit Memuru olarak çalışıyor. Ben bu öyküdeki kurum ve meslek isimlerini çok sevdim çünkü doğrudan günümüze gönderme yapılıyor. Rıza ve ekip arkadaşları, toplumsal huzuru sağlamak adına sosyal medyada politikacıların çeşitli konu ve kişiler hakkında yazdıkları "zararlı" iletileri silmekle görevliler. İşe alımlarda bile kişilerin sosyal medya iletilerine bakıldığı ya da kimilerinin muhalif sözleri nedeniyle yargılandığı günümüzde sosyal medyanın ne kadar etkili bir mecra olduğu ortada. Henüz bu öyküdeki gibi bir kurum yok ortada belki ama yakın gelecekte olmayacağı ne malum? "Rıza'nın İmalatı", yaptığı işten dolayı Rıza'nın hayatının kabusa dönüşmesiyle sonuçlanıyor. ROMAN kelimesinin en anlama geldiğini sürprizi kaçırmamak adına söylemeyeceğim ama ilginç bir sonu var öykünün.

Distopyalar yapıları itibarıyla karamsar ve karanlık bir atmosfere sahiptirler ama Iskalı Karnaval'da böyle bir hava yok pek. Mizahi ve ironik bir anlatımı var yazarın. Burada yazar klasik distopyalardaki gibi siyasi rejime yönelik ayrıntılara fazla girmediği ve daha çok kişisel öyküler anlattığı için böyle bir üslubu tercih etmiş olabilir.

Iskalı Karnaval'ı sevdim genel olarak. Yazarın önceki kitapları Aslında Cennet de Yok ve Toplum Böceği'ni de merak ettim. Kitabın bana göre eksik taraflarından biri altı çizilecek cümlelerin az olmasıydı. Burada aforizma tarzı cümlelerden bahsetmiyorum ama dil kullanımı biraz daha etkileyici olabilirdi. Bu öykülerin türüyle de alakalı bir durum tabii. Zaman zaman okuru kurgudan uzaklaştıran ve yabancılaştıran bir yanı da çünkü distopyaların.

Neticede öykü ve distopya sevenler okuyabilir Iskalı Karnaval'ı.


Kerem Işık, Iskalı Karnaval, YKY Yayınları, 2015, 111 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder